altBugün, 2014-2015 TİS taleplerimiz Mülkiyeliler Birliğinde gerçekleştirilen basın toplantısı ile kamuoyuyla paylaşıldı. Basın toplantısına Konfederasyonumuz MYK üyeleri ile bağlı sendikalarımızın Genel Başkanları  katılırken, basın açıklamasını Genel Başkanımız Lami Özgen okudu.

Hepinizin yakından bildiği gibi hak ve özgürlüklerimizin her geçen gün budandığı, kamu hizmetlerinin tümüyle tasfiyesinin hızlandırıldığı, kamu emekçilerinin iş güvencesi dahil temel kazanımlarının bile elinden alınmaya çalışıldığı bir dönemde kamu emekçilerinin 2014-2015 yıllarını kapsayan Toplu Sözleşme süreci 1 Ağustos tarihinde başlayacaktır.

Bugün gelir adaletsizliği, emeğin güvencesizleştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hakların gasp edilmesiyle Türkiye emekçi sınıflarını ilgilendiren bölüşüm sorununun giderek daha da ağırlaştığı bir dönemin içinden geçiyoruz.

Teknik hileler ve oyunlarla emekçilere ödetilen ağır bedellerin gizlenmeye çalışıldığı AKP döneminin bilançosuna şöyle bir kuşbakışı bakacak olursak karşımıza ilk adımda daha fazla yoksulluk ve sömürü çıkıyor. Öncelikle sizlere yıllardır talepleri karşılıksız bırakılan, örgütsel iradesi bir kez daha 4688’le çiğnenen, iktidar ve yandaşlarının orta oyunuyla ücretleri sürekli eriyen kamu emekçilerinin yaşam koşullarından biraz bahsetmek istiyorum.

İktidara geldiği tarihten bu yana kamu emekçilerinin ücretlerinde enflasyonun üzerinde artış yaptığını iddia eden AKP hükümeti “kamu emekçilerini enflasyona ezdirmedik” söylemi ile kamuoyuna sahte bir refah algısı yaratmaya çabalamaktadır. Oysaki gerçek şudur; aynı dönemde yüzde 46’nın üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisinin yarattığı enflasyon, üzerine vergi artışları ve paralı hale gelen kamu hizmetlerindeki fiyat artışları da eklendiğinde kamu emekçilerinin reel ücretlerinde yüzde 22’lik net bir kayıp yaratmıştır. Bu kayıp kamu emekçilerine önceki dönemlerde verilen komik ücret zamlarının bir yansıması, hükümetin emek düşmanı politikalarının bir sonucudur.

10 yılda kamuda çalışan işçilerin ise net gelirleri yüzde 30 erimiştir. Kamuda çalışan işçilerin ortalama kaybın da altında bir refah kaybına uğraması, bugün iş ve ücret güvencemizi ortadan kaldırmaya dönük sürdürülen; kadro esasına dayanan memurluğun yerine sözleşmeli personel, geçici personel ve işçilerin istihdam edilmesini hızlandıran kamu personel anlayışının, şimdiden bir sonucudur. Daha düşük ücret politikası, hükümetin üzerinde çalışmalarını sürdürdüğü 657 sayılı DMK ile varmak istediği noktadır.

alt

***

Kamu emekçilerinin reel ücretleri son 10 yılda yüzde 30’lara varan bir oranla kayba uğrarken, hayat pahalılığı ise üçe katlandı!

Son 10 yılda ekmek, et, süt gibi gıdalar yüzde 173’ün üzerinde arttı; hanelere gelen elektrik, su, doğalgaz faturalarındaki artış yüzde 250’yi aştı.

alt

***

Tüm bu sömürü ve baskı düzeni devam ederken, kameraların karşısında “dünyada en büyük 16. ekonomi” olduklarından bahsedenler, toplu sözleşme masasına oturduklarında emekçilere “kaynak yok” diyebildiler.

Demokratik katılımcılığı esas almayan, işçinin, köylünün, emeklinin, yoksulun, kadının, çocuğun, gencin, bir bütün olarak toplumsal alanın büyük bir bölümünün dışlandığı mevcut bu bütçede emekçilere “kaynak olmaz”, bunu biliyoruz.

Çünkü AKP hükümetinin 10 yılı aşkın iktidarı, sermayeye sınırsız kar alanları açarken emekçilerin ücret ve sosyal haklarını sürekli budamış, emekten sermayeye dönük bir refah transferi yaratmıştır.

AKP hükümeti bugün halkın büyük çoğunluğunun itirazına rağmen emekçilerin birikimlerine el koymaya, ağır vergilerle toplanan kaynakları bugün emperyalizmin taşeronluğuna, toplumun tüm ezilenlerini baskı altında tutacak mekanizmalara aktarmaya devam etmektedir.

Sömürü politikalarını, dini-muhafazakar örtüyü hayatın her alanında güçlendirerek hayata geçiren AKP iktidarı bu stratejisinin parçası olarak Bütçeden Diyanet’e rekor bir bütçe ayırmaktadır. Bu kurum 2013 yılı bütçesi kapsamında 11 bakanlık bütçesini geride bırakmıştır. Bütçede mali disiplin ya da mali sıkılaştırma saplantısının şimdi ve gelecekte de süreceği, hem rakamlardan hem de söylemlerden ortaya çıkmaktadır. Uluslararası sermaye çevrelerine karşı yapılan konuşmalarda hali hazırda sosyal bütçe kesintileri, katkı payları, ÖTV ve KDV artışları ve ulaşım, elektrik, petrol ve doğal gaz zamları ile zaten uygulamakta oldukları kemer sıkma politikalarına devam edeceklerinin müjdesi verilmektedir.

“Mali disiplin”, “faiz dışı fazla”, “mali kurallar” gibi neoliberal dayatmalar emekçiler için, ezilenler için daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk ve daha düşük maaş, sosyal harcama kısıntısı, kısaca “kemer sıkma” demektir.

Emekçiler için hiçbir zaman kaynağın olmadığı bütçede, aslan payı ilk olarak Maliye ve Hazine’ye; ikinci olarak ise iç ve dış güvenlik hizmetleri adı altında Milli Savunma Bakanlığı, İç işleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi kurumlara ayrılmaktadır.

alt

Haksızlık etmeyelim, emekçilerin vergileriyle finanse edilen bu kurumlar ödediğimiz vergiyi kuruşuna kadar bizlere yağma, talan, polis şiddeti ve can kayıpları olarak geri döndürmektedir. Hazine’de biriken kaynakların sermaye için harcanmasıyla rantsal dönüşüm projeleri eşliğinde yurttaşların evleri, parkları ellerinden alınmakta, yaşam alanlarının tümüne müdahale edilmektedir. Buna sahip çıkmak istediklerinde ise işte hükümetin elinde polis şiddeti ve savaş harcamalarına dönüşen güvenlik hizmeti devreye girmekte; ödenilen her vergi biber gazı, tazyikli su, cop ve kurşun olmak üzere başta emekçiler olmak üzere yurttaşlara geri dönmektedir.

Kısaca anlaşılmaktadır ki hükümet bütçeyi kendi iktidarını sağlamlaştırmak için işbirlikçi savaş harcamalarına ve kendi iktidar koltuğunu koruduğu sözde güvenlik hizmetlerine kullanmaktadır.

Halkın bütçesi ancak emekçi halkın ihtiyaç ve taleplerini dikkate alan, doğrudan emekçi sınıfların katılımıyla demokratik bir süreç içerisinde gerçekleşen, kamusal hizmetleri güçlendirmek, sosyal harcamaları arttırmak üzerine kurulan bir bütçe olmalıdır. Fakat AKP hükümetinin hazırladığı bütçede bu süreçler tam tersine işletilirken, emekçiler sefalete mahkum edilmektedir. Geçtiğimiz sene de tanık olduğumuz gibi kamu emekçilerine %3-%4 gibi komik artışlarla yoksulluk sınırının altında bir yaşam dayatılmaktadır.

KESK araştırma birimi KESK-AR verileri 2013 Temmuz ayı itibariyle açlık sınırının 1.101 TL, yoksulluk sınırının 3.481 TL olduğunu göstermektedir. Bu koşullarda en düşük memur maaşı 1,887 TL seviyelerindedir. Bölüşüm sorununun boyutlarını ortaya koyan bu tablo, refah kayıplarımızın, insanca yaşam hakkımızın sağlanmasına dair yükselttiğimiz talebe kulak verilmemesinin bir sonucudur. Bu tablo, AKP hükümetinin ve emek mücadelesi içindeki Truva atı konfederasyonu ile emekçilerin temsiliyetini dışlayan orta oyununun bir eseridir.

Konusundan, kapsamına, taraflarından, grev hakkımızı zımnen yasaklama anlamına gelen Hakem Kurulunun oluşumuna ve işleyişine kadar hemen her aşamasının AKP iktidarına ve yönettiği yandaş konfederasyonuna göre düzenlendiği sözde ‘toplu sözleşme’ ile emekçilerin %3+3 ve %4+4 gibi komik artışlarla yoksulluğa mahkûm edildiğini geçtiğimiz dönem gördük.

En başından beri, tadilatlara revize edilmiş 4688 sayılı yasada düzenlenen toplu sözleşme sisteminin en az yasa kadar ‘sahte’ olduğunu savunan bizler, üzülerek söylüyoruz ki bir kez daha haklı çıktık, düzenlenen bu orta oyununun kaybedenleri yine kamu emekçileri ve emekliler oldu.

Hiçbir sendikal faaliyet yapmadan üye sayısını arttıranlar, milyonlarca kamu emekçisinin, emeklinin beklentilerini boşa çıkararak her dönem olduğu gibi geçen toplu sözleşme döneminde de emekçilerin alın teriyle kazanılmış haklarına karşı yapılan saldırılara ortak oldular.

Memur-Sen’in adeta tüccar mantığıyla sürdürdüğü sözde sendikacılık faaliyetleri görüyoruz ki bugün de devam etmekte. Toplu sözleşme ikramiyesinden kendi üyelerine yüzde 50 daha fazla zam talep etmesi, geçmişte olduğu gibi bugün de kamu emekçilerinin haklarını istismar ederek iktidara ve kendine pay çıkarmasından başka bir anlam ifade etmemektedir. Geçmişte çok örneklerini gördük;

4688 sayılı yasanın tadilatı sürecinde Çalışma Bakanlığı’nda yapılan görüşmelerde “Konfederasyon ve Sendika MYK üyelerine en üst devlet memuru derecesinden emekli” olmak için yasal düzenleme yaptırmak istemeleri tüm kamu emekçilerin hafızasındadır.

Kamu emekçileri, 4C’lilerin modern köleler olarak konumlandırılmasında Memur-Sen’in katkılarını, Tekel direnişinde yaptıklarını unutmayacaktır.

Fakat onlar da unutmasınlar, karanlığa ve güvencesizliğe hapsetmek istedikleri kamu emekçileri bugün hak ve özgürlük mücadelesiyle alanları, meydanları boş bırakmazlarken iktidarın payandalığını yapanları da püskürtmeyi başaracaktır.

Attığı her adımda kamu emekçilerinin iradesini temel almanın sorumluluğuyla hareket eden KESK, 2014-2015 toplu sözleşme görüşmeleri sürecinde az sonra sizlere ileteceğimiz temel taleplerin hayata geçirilmesi mücadelesini, sadece toplu sözleşme masasında değil, emekçilerle buluştuğu her platformda kararlılıkla sürdürecektir.

Bizler başından itibaren kamunun sermaye mantığına göre yeniden yapılandırılmasının ve kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesinin, sadece bu hizmetleri toplumun tüm kesimlerine ulaştıran kamu emekçilerinin değil tüm halkın geleceğinin güvencesizleştirilmesi olduğunu savunduk.

Bugün kamusal hizmetlerde piyasacı dönüşümle birlikte eşanlı sürdürülen kamu personel rejimindeki dönüşüm de bu nedenle sadece kamu emekçilerinin değil, kamusal hizmetlerden yararlanan tüm yurttaşların mücadele etmesi ve geri püskürtmesi gereken bir saldırıdır. Bu nedenle bugün yaşam alanlarına doğrudan müdahale edilen toplumun geniş kesimlerinin sokakta verdiği özgürlük mücadelesi, sömürü, savaş ve dinselleştirme stratejisi üzerine kurulu bütçe aracı ile geleceği ipotek altına alan AKP hükümetinin politikalarına karşı verilen mücadeledir. Eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlere ayrılan pay kısılırken kaynakların ranta, baskı mekanizmalarına ve savaşa aktarılmasına karşı çıkmaktır. Nitelikli bir kamusal hizmet hakkına sahip çıkarken, bu hizmetin sağlayıcısı kamu emekçilerinin geleceksizleştirilmelerine karşı mücadelede birlikte olmaktır.

Artık bir çığlığa dönüşen taleplerimiz gayet açıktır;

İktidar, kamu emekçilerinin beklentilerine uygun bir toplu sözleşme yapmaya bu kez niyetliyse, öncelikle aşağıdaki temel taleplerin karşılanmasını zorunlu görmelidir!

1- Temel hak ve özgürlüklerin ve uluslararası sözleşmelerin gereği olarak; çalışma yaşamını ilgilendiren bütün konuların görüşüleceği, her sendikanın kendi üyeleri adına toplu sözleşme imzalayacağı ve anayasal hakkımız olan grevin teminat altına alınacağı bir yasal düzenleme hemen yapılmalıdır.

2- 2014 yılı için kamu emekçilerinin, geçmiş dönemlerden bu yana süren refah kayıpları telafi edilmeli, enflasyon ve cari dönemin ekonomik büyümesinden verilecek adil bir payla temel maaşı 2.340 TL’ye yükseltilmelidir.

3- Kamuda sözleşmeli, taşeron v.b. farklı statülerdeki güvencesiz çalışmaya son verilmeli, tüm çalışanlar iş güvencesine kavuşturulmalıdır.

4- Kamu ve özel sektör dahil tüm çalışanların ücretlerinin KESK-AR tarafından Temmuz 2013 tarihi itibariyle 1.101 TL olarak belirlenen açlık sınırına kadar olan kısmı vergiden muaf tutulmalı, üzerindeki miktar için vergi kesintisi %15 olarak sabitlenmelidir.

5- Tüm ek ödemelerin emekliliğe ve emekli aylığına yansıtılmalıdır.

6- Ek ödemeleri düzenleyen 666 Sayılı KHK ile yaratılan ücret adaletsizliği ve mağduriyetler giderilerek, aynı ünvanda farklı kamu kurumlarında çalışan tüm kamu emekçilerine eşit ücret ödenmelidir.

7- Başta öğretmenler olmak üzere lisans mezunu tüm kamu emekçilerinin ek göstergeleri 3600’e, önlisans mezunu olanların 3000’e çıkarılmalı, ek gösterge adaletsizliğine son verilmelidir.

8-Kadın kamu emekçilerine; başta görevde yükselme ve ünvan değişikliklerinde olmak üzere çalışma yaşamında uygulanan ayrımcılığa, mobbinge, baskı ve şiddete son verilmeli, uygulayanlar hakkında etkili müeyyideler getirilmelidir.

9- 0-6 yaş grubu çocuklar için en az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu işyerleri için, SHÇEK ve Belediyeler bünyesinde, çalışma alanına yakın ücretsiz ve SHÇEK yönetmeliğine uygun ortak bebek bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır.

10- İdarenin sendikalar ve üyeleri üzerinde çeşitli yöntemlerle uyguladığı baskılar son bulmalı, ayrımcı politikalardan vazgeçilerek özgür örgütlenme ortamı sağlanmalı, haksız ve adaletsiz biçimde tutuklanan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.

11- Kamu hizmetleri herkese parasız, eşit, nitelikli, ulaşılabilir biryapıya kavuşturulmalıdır. Kamu hizmetleri işletmecilik esaslarına göre değil, toplumsal fayda gözeterek sağlanmalıdır.

12- Eşit, Özgür ve Demokratik bir gelecek için toplumun tüm örgütlü kesimlerinin taleplerinin dikkate alındığı ve bu kesimlerin temsiliyetinin sağlandığı bir mekanizma ile ortaya çıkacak yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.

KESK olarak her zaman halktan toplanan kaynakların halk için kullanılması için mücadele sürdürdük. İşyerlerinde ve alanlarda emekçilerin temsilcisi olarak bu talebi yükselttik. Bu toplu sözleşme döneminde de kamu emekçilerinin haklarının hükümet ve yandaş konfederasyonu tarafından gasp edilmemesi için mücadeleyi yükselteceğiz. Bu kapsamda 1 Ağustos tarihinde tüm illerde sokaklara çıkacağız. Görüşmelerin devam ettiği günlerde farklı eylem ve etkinlikleri yaşama geçireceğiz. İllerde süren Park Forumlarına taleplerimizi taşıyacağız.

Eğer hükümet taleplerimize olumlu yanıt vermezse;

20 Ağustos tarihinde İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Trabzon illerinden başlatacağımız ve 5 gün sürecek olan yürüyüşlerle kamu emekçilerinin taleplerinin emekçi halkın talepleriyle buluşmasını sağlayacağız. 25 Ağustos tarihinde Ankara’da yöneticilerimizin katılacağı merkezi bir eylem yapacağız. Görüşmelerin masada süren boyutunu tüm şeffaflığıyla kamu emekçileriyle ve halkla paylaşacağız.

Sendikalı olsun olmasın, tüm kamu emekçilerini mücadeleyi büyütmeye ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Gelin bu oyunu hep birlikte bozalım!

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]