Sincan F Tipinde 25 Haziran 2012 tarihinden beri tutuklu bulunan Merkez Denetleme Kurulu Başkanımız Fikret ÇALAĞAN’ın SES ve TTB’in önemli kadrolarından olan Dr. Ata SOYER anısına kaleme aldığı mektup ekte sunulmuştur.
TOPLUMSAL SAĞLIK HAREKETİ BİR DUAYENİNİ KAYBETTİ
Ata SOYER… Ata Ağabeyimiz… Ata Hocamız 19 Mart 2013’te aramızdan ayrıldı, çok üzgünüz…
Ata SOYER bir derya, aynı zamanda yeniden öğrenme heveslisi, heyecanla yoluna devam eden, canlı, hareketli bir yoldaş, ağabey, öğretmen ve toplumsal sağlık mücadelesi/sağlık hakkı muhalefeti hareketinin öncüsüydü.
1980 darbesi sonrası, darbeye boyun eğmemiş, bu tutumunu Demokratik Hekim Hareketinin örgütlenmesinde ön saflarda yer alarak ortaya koymuştu. Kamu emekçilerinin sendikalaşma mücadelesinde yer aldı. Yaşamı her zaman muhalif, demokrat, özgürlükçü çizgide yürümekle geçti.
Kendisini bu mücadelede oluşundan kaynaklı uzun süre uzaktan izlemiştim, duruşu yol göstericiydi. 2003 yılından itibaren başladı yol arkadaşlığımız. Birlikte yürüttüğümüz çalışmada bu çınar’dan çok şey öğrendim.
Yaşamı hep bir şeylerle uğraşmak ve koşturmakla geçti. Olaylara, olgulara sistematik bakıyor, güçlü analiz yeteneğiyle birçoğumuzun göremediğini görüyor, bununla yetinmiyor analizlerinden sürekli olarak mücadele programı çıkarıyordu. TTB, SES ve sağlık muhalefetinin diğer dinamiklerine katkısı ölçülemez boyuttaydı.
Ata Hoca; sağlığın en önemli bileşeninin özgürlük, demokrasi, barış olduğunu söylerken aynı zamanda bir barış aktivistiydi. Kürtlerin özgürlük mücadelesini yakından takip ediyor, onların bir dostu ve yoldaşı olarak mücadeleye katkısını koymaya çalışıyordu.
Katkı demek yetersiz kalıyor, çünkü DTK sağlık komisyonu çalışmalarının öncüsü ve aktif bir bileşeniydi. Kürt sağlık emekçileri olarak sistematik bir sağlık tartışması yürütmeye başladığımızda ilk başvurduğumuz ve hemen yanı başımızda bulduğumuz kişi Ata Hocamızdı.
Kaygılarımız vardı “yapabilir miyiz?” diye düşünüyorduk. Ancak Kürtlerin toplumsal özgürlük mücadelesi dinamiğini bilen o duayen “ özgürlüğü için her şeyi göze almış dinamik, devingen, sürekli bir hareket, halk ve onun mücadelesi için bu kaygılar yersizdir. Önemli olan geleceğe inancı olan bir topluluk, gerisi bilginin elde edilmesidir ki oda bu topluluk için en kolay olandır. Sadece öğrenme değil özgürlük felsefesi temelinde bu topluluk yeni bilgide üretir. Sağlık hakkı muhalefetine büyük katkısı olacak.” demişti. Bu yaklaşım hepimize büyük güç ve enerji vermişti. Bizimle birlikte DTK Sağlık Kurultayının başından sonuna kadar içindeydi, yürütücüsü, emekçisi, düzenleyicisi oldu. Aynı zamanda “bir bilginin gücü ve doğruluğu onu toplumsallaştıracak örgüte, guruba, topluluğa ihtiyaç duyar. Kurultayda bilgiyi üretmek yetmez, onun yaşam bulması için meclise ihtiyaç var” diyerek hastalığına rağmen DTK’nın Kurucu Sağlık Meclisi içinde yer aldı. Bu onun yaşam felsefesinin kısa bir özetiydi.
Topluluk, gurup, örgütlülük onun yaşam alanıydı. Arkadaşlarıyla birlikte üretmek, birlikte bir şeyler yapmak ona can veriyordu. Haftada 2-3 kez diyalize girmeyi işkence gibi görüyor, hastaneye yatmak onu daha fazla hasta ediyordu. Çünkü bu hareketsizlik onun doğasına uygun değildi. O yaşamı dolu dolu yaşamak istiyordu. Yaşamda sürekli üretmeyi, üretmek için de topluluğu ve yoldaşlık hukukunu önemsiyordu. Bu nedenle kaç kişi olduğuna bakmaksızın çalışma gurupları, kolektif üretim gurupları oluşturuyordu. Bütün yaşamı bununla geçti, birçok çalışma gurubunun istediği gibi olmadığını gördü ama o hiçbir zaman bu arayışından vazgeçmedi. SES’te, TTB’de, TÖK’te hep bu çabasını sürdürdü.
En son benimde içinde yer aldığım ağırlıklı Kürt sağlık emekçilerinden oluşan “sağlık politikaları gurubu” çalışması onun en keyif aldığı çalışmalardan biriydi. Bu çalışmanın içinde onunla birlikte olmak bizim içinde büyük mutluluk kaynağıydı.
Acelesi vardı. Gurubun düzenli yürüyen ve sistemli bilgi üreten bir çalışma içine girmesi için çok çalışıyordu. Öyle ki; diyaliz koltuğunda dahi bilgisayarını yanından ayırmıyor, sürekli olarak hazırlık yapıyordu. Bizde bu deryadan bir şeyler öğrenmek istiyor, onun yanında kendimize güvenimiz artıyor daha iyi hissediyorduk. Bazen hastalığından kaynaklı katılamadığı toplantılarda büyük bir boşluk yaşanıyor, çalışmanın neşesi azalıyordu. O olmadığında hep bir şeyler eksik oluyordu, şimdi bu eksiği nasıl tamamlayacağız? Tamamlamak niyetinde değiliz, mümkün de değil zira. Hocam sen yokken bir yanımız her daim eksik kalacak.
Ancak şuna emin olabilirsin; senin öğrencilerin olarak emeğini boşa çıkarmayacağız, bu çalışma sürekli ve kararlı bir şekilde gelişerek devam edecek. Bu sana olan bağlılığımızın, yoldaşlık hukukumuzun bir gereğidir.
Ata Ağabeyimizin özlemini duyduğu en büyük şey barıştı. Son günlerde barış için düzenlenen imza kampanyasında oda vardı. Bana gönderdiği son mektubunda iki hayalinden bahsediyordu. Birincisi “bu sefer daha iyi bir sonuç olur diye hayal ediyorum” dediği barıştı. Hayallerin gerçek olma umudunun yükseldiği tarihi Newroz’un arifesinde, özgürlük, eşitlik barış ateşinin yükseldiği bir dönemde yaşama veda etti. Yeniden yaşam için veda diyelim…
İkinci hayalini ise şöyle yazmıştı; “Hastayım DTK 1.Sağlık Kongresine katılamadım, çok üzgünüm. Ama güzel oldu kongre, arkadaşların eline sağlık, iyileşmek için çabalıyorum. Sizin çıkmanızı dört gözle bekliyorum, hep birlikte 2.DTK Sağlık Kongresinde buluşacağız.”
Söz vermiştin. Bekleyecektin hocam, sarılacaktık, özlem giderecektik… Alacağın olsun.
Sevgili hocam, yoldaşım, ağabeyim meşalen yerde kalmayacak, bunun için söz veriyoruz. DTK 2. Sağlık Kongresini yapacağız ve sen hep bizim yanımızda olacaksın. Ama biz seni çok özleyeceğiz… 27 Mart 2013
Fikret ÇALAĞAN Anakara Sincan 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi