Türkiye’de cezaevleri kanayan bir yara olmaya devam ediyor. 12 yıl önce inşa edilen F Tipi cezaevlerinde bir devlet politikası haline gelen tecrit ve tretman uygulaması ne yazık ki hala devam etmektedir. Cezaevlerinde ki uygulamaların düzeltilmesi bir yana her geçen gün daha da mahpuslar cezaevlerisaglik1adına ağırlaştığı bir süreç yaşıyoruz. Tecrit ve tretmanın yanı sıra cezaevlerindeki diğer en başat sorunda sağlık sorunu olduğunu bilmekteyiz. Bu gün cezaevlerinde 550 hasta mahpus bulunmaktadır. Ve ne yazık ki bu güne kadar yapılan tüm girişimler bu insanların özgürlüklerine kavuşmalarına yetmemiştir. Bir devlet politikası haline gelen uygulamalar kişinin en kutsal hakkı olan yaşam hakkında dahi hayat bulmadığını her fırsatta görüyoruz ve tanık oluyoruz.

Türkiye bir çok uluslar arası sözleşmelere imza atmış olsa dahi evrensel insan hakları normlarında Hükümlünün Muayene ve Tedavi İstekleri ile İlgili Düzenlemeye dahi uyulmamakta, mahpusların hapishane revirinde mümkün olmaması halinde devlet veya üniversite hastanelerinin mahkum koğuşlarında hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından ve tıbbi araçlardan yararlandırılma hakları asgari düzeyde bile kullandırılmamaktadır. Adalet Bakanlığı mahpusların sağlık hakkını güvence altına alacak kalıcı tedbirler alma yerine kamuoyunda Üçlü protokol olarak bilinen Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı Protokolü ile Adalet ve Sağlık Bakanlığı arasındaki protokollerle durumu geçiştirmeye çalışmaktadır.

Hastalığı nedeniyle ölen mahpus sayısındaki artış bu protokollerin hiçbir işe yaramadığını göstermektedir. Adalet Bakanlığı’nın “kampus hapishaneler” de tam donanımlı hastane inşa edip gerekli personel ve ekipman bulundurması, diğer hapishanelerde ise tam donanımlı ve personeli olan revir bulundurması gerekmektedir.

Hastalık nedeniyle hapis cezasının ertelenmesinde Adli Tıp Kurumunun tam yetkili kılınması sorunun ana kaynaklarından birisini teşkil etmektedir. Uygulamada Adli Tıp Kurumu devlet hastanesi veya üniversite hastanesinin vermiş olduğu hastalık raporlarını kabul etmemekte, mutlaka mahpusun İstanbul’a götürülmesini sağlayarak mahpusa ayrıca acı çektirmekte ve genellikle de “hastalığı cezaevinde ya da hastanelerin mahpus koğuşunda tedavi edilebilir raporu” vererek salıverilmelerini engellemektedir. Bu durumda, 2010 yılında 161, 2011 yılında 41, 2012 yılında 66 mahpusun hastalık ve çeşitli sebepler nedeniyle yaşamlarını yitirmişlerdir.

Yaşamı tehdit eden çok ciddi sağlık sorunları bulunan ve hapishanede kalması mümkün olmayan tutuklular, Ciddi sağlık sorunları nedeniyle büyük sağlık merkezlerinde kapsamlı ve sürekli tedaviler gerektiği halde uygun şekilde tedavi edilmeyen tutuklular, çeşitli sağlık sorunları nedeniyle tedavileri gerekirken, tedavileri yapılamayan ve uygun sağlık merkezlerine sevk edilmeyen veya önerilen tedavinin devamı için uygun koşullar sağlanmayan tutuklular bulunmaktadır. Ancak altı çizilmesi gereken en önemli konu ise cezaevi koşulları ve uygulamalarının tutukluların sağlığını ve yaşamlarını tehdit etmeye devam ettiğidir.

Tabi ki raporumuzdaki değerlendirmeye giren mahpusların durumu bize ulaşan bilgilere göredir. Gerçek durum ancak, tam donanımlı bir sağlık kuruluşunda yapılacak muayene ile tespit edilebilir

SES, İHD ve THİV olarak, uzun bir zamandır cezaevlerindeki sorunlara dikkat çekmek, sağlık kuruluşlarında mahkumların karşılaştığı sorunların ve bu sorunların yasal mevzuatlar çerçevesince düzenlenmesi gerektiğini her fırsatta ifade etmiş gerek Adalet Bakanlığı gerekse de Sağlık Bakanlığı nezdinde çeşitli girişimlerde bulunmuştur.

Adalet Bakanlığı, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı arasındaki Üçlü ve İkili Protokoller İnfaz Yasasının 71. maddesi ile uluslar arası kurallara ve etik ilkelere uygun hale getirilmeli, Adalet Bakanlığı’nın bir an önce hapishanelere hastane ve revir yaparak nitelikli personel ( Uzman doktor gibi) ihtiyacını karşılaması gerekmektedir.

Özellikle F Tipi hapishanelere geçildikten sonra bu hapishanelerdeki tecrit koşulları hastalıkları tetiklemekte ve mahpusların hastalıklarının hızlı bir şekilde ilerlemesine neden olmaktadır. Tecrit uygulamaları bir nevi mahpusu çürütme politikası olarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla hapishanelerdeki tecrit uygulamasına son verilmelidir

Hapishanelerde beslenme, havalandırma ve spor yapma imkanları iyileştirilerek ve hijyen sağlanarak, mahpusların beden ve ruh sağlıklarının korunmasına yardımcı olunmalıdır

Hapishanelerdeki sağlık koşulları düzeltilinceye kadar Adalet Bakanlığı’nın acilen tüm hapishanelerdeki sağlık sorunu olan mahpusları sağlık kontrolünden geçirmesi ve bunların kayıtlarını tutması sağlanmalıdır. Genel anlamda hapishanelerde tutuklu ve hükümlü bulunanların tecrit koşullarında yaşadıkları, tanık oldukları ve gözlemledikleri hak ihlallerinin bilançosunu ekli dosyada bilgilerinize sunuyoruz.

Hak ihlallerinin yer aldığı bu rapor 25 Haziran 2013 tarihinde KESK’e yönelik operasyonlarda göz altına alınıp tutuklanan Sincan Cezaevindeki arkadaşlarımızın cezaevindeki sağlık koşullarına ilişkin yaşadıkları ve tanıklıklarıyla hazırlanmıştır.

Yapılan hak ihlallerine dönük kamuoyunu bilgilendirmeye ve bu konuda mücadele etmeye devam edeceğiz. 18.02.2013

 

                                               

 

                                                           SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI

                                                           İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

                                                           TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI

RAPOR İÇİN >>>

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]