Yıllardır yapılan mücadeleleri ve hakları yok sayan AKP iktidar anlayışı şimdide kamu emekçilerinin geleceğini karartacak çalışma koşulları için kolları sıvamış durumda. Kamu emekçilerinin çalışma prensiplerini belirleyen 657 sayılı yasada yeniden gündeme gelen değişiklikler, kamuda güvencesiz çalışmanın geldiği boyutları da yeniden gözler önüne seriyor.
AKP hükümeti, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yerine getirmek istediği düzenleme ile kamu emekçilerinin ellerinde kalan son haklarını bile ellerinden almak istemektedir. İş, işyeri, mesai saati, ücret, çalışma sürelerin yaratmak istediği değişimlerle, kamu istihdamında kuralsızlık ve güvencesizliği kural haline getirmek istiyor.
Güvencesiz çalışma biçimi veya diğer ifadeyle kuralsız, standart-dışı ve eğreti istihdam, geçici ve düzensiz bir şekli de çalışmayı gerektirmektedir. Güvencesiz istihdam, iş kaybı tehlikesini, sendikasızlaşmayı, koruyucu düzenlemelerden yoksun kalmayı, çalışanın kendisi ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için düşük geliri beraberinde getirmektedir.
Ayrıca belirsiz iş sözleşmeleri, ücretin/gelirin ve sosyal güvenliğin kalitesinin düşmesi, mevsimlik çalışma, geçici süreli- belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışma, kendi hesabına veya birden çok işte çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, bugün güvencesizleşme dediğimiz sürecin kendisini oluşturmaktadır.
1980 sonrası gelişen küresel kapitalistleşme süreciyle birlikte emekçilerin değil sermayenin ihtiyaçları üzerine gerekli düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Bu süreçte kamunun da sermaye mantığına göre yeniden yapılandırılması, kamuda çalışanların performans sistemi ve kalite yönetimi benzeri uygulamalara maruz bırakılması, kamu ile özel arasındaki sınırların da giderek ortadan kalkmasına neden olmuştur.
Son 30 yıldır ciddi bir dönüşüme tabi kalan çalışma yaşamını düzenleyen yasalar, çalışanların aleyhine gelişen bir süreç içinde, çalışanları koruyan yasaların önemli bir bölümünün tasfiyesi ile devam etmektedir. Bu süreç AKP hükümeti eli ile de bugün Türkiye’de oldukça hızlı bir şekilde işletilmekte, uluslararası çalışma hukuku ve uluslar arası sözleşmeler hiçe sayılarak, kendi çıkarları çerçevesinde gelişigüzel yorumlanmaktadır.
Çalışma yaşamı ve hizmetin sunumundan yaralanan halk için çok büyük tehlikeleri barındıran bu gelişmeler bizleri çok yakından ilgilendirmektedir. Çocuklarımızın geleceğini çok yakından ilgilendiren ve vergilerimizle verilmesi gereken kamu hizmetlerin de sonunu getiren bu düzenlemeler şöyle ki;
KAMU İSTİHDAMINDA GÜVENCESİZLEŞTİRME SÜRECİ
Güvenceli bir istihdam biçimi olan ve kadro esasına dayanan memurluğun yerine
kadrolarının bu statülere yönlendirilmesi ile, kamu personel sisteminde güvencesiz istihdam demektir.
Bugün sözleşmeli statüde çalışan personel.; 657 sayılı kanunun 4/B’ ye göre istihdam edilen sözleşmeli personel, örgüt yasalarına göre kadro karşılığı istihdam edilen sözleşmeli personel, örgüt yasalarına göre çalışan sözleşmeli personel, 4924 sayılı yasaya göre istihdam edilen sözleşmeli personel ve son olarak da 399 sayılı kanuna göre istihdam edilen KİT personeli olmak üzere beşe ayrılmaktadır.
Hem 4/B hem de 4/C olarak karşımıza çıkan bu düzenlemeler, var olan memur statüsüne göre iş güvencesinin, mali ve sosyal hakların eritildiği bir istihdam şekli ile karşımıza çıkmaktadır. Bu kadroların genele yayılıp, tercih edilen bir istihdam şekline dönüştürülmesi de yapısal kamu istihdamının genel özelliklerinde belirleyici olmaktadır.
657 sayılı Kanunda yer alan memurluk haricinde diğer istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılmasının dışında, “hizmet satın alınması” yolu ile kamu hizmetlerinin taşeron firmalara devredilmesi de yürütülen kamu görevinin amacı ile çelişen başka bir olgudur.
Kamusal hizmetlerin üretilmesi aşamasında, uzun süreli-kadrolu memurların üstlendikleri “devletin kamusal çıkarların ve faydaların sağlanması” görevinin temsiliyetini, taşeron firmaların ya da geçici iş sözleşmeleri ile iş güvenceleri bertaraf edilmiş işçilerin sağlayamayacağı açıktır. Bu durum hem istihdam edilen işçilerin sosyal ve ekonomik haklarının gasp edilmesine yönelik bir süreci içinde barındırmakta, hem de kamusal üretimin kamu çıkarlarının gözetilerek yapılmasını engellemektedir. Bugün AKP hükümeti işlettiği hızlı güvencesizleştirme ve özelleştirme süreçleri ile bir yandan sosyal devlet anlayışını tamamen yok etmeye kalkışmakta, bir yandan da ucuz ve güvencesiz işçiler oluşturma amacına ulaşmak için hızlı adımlar atmaktadır.
Bugün kuşkusuz güvencesiz istihdama dair dönüşümün en yoğun hissedildiği alanlardan biri sağlık alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. 657 sayılı Kanunun 36. Maddesinde hizmetler sınıfı bölümünde sağlık hizmetlerine KHK ile “personel tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetler, lüzumu halinde bedeli döner sermaye gelirlerinden ödenmek kaydıyla, bakanlıkça tespit edilecek esas ve usullere göre hizmet satın alınması yoluyla görülür” hükmü eklenmesinin ardından, kamu personeli ile yürütülen üretimlerin dışarıdan, serbest piyasa ortamında şekillenen taşeron çalışma biçimi gibi değişik sömürü alanlarının da önü açılmıştır. Bugün gerek Sağlık Bakanlığı’na gerekse de üniversitelere bağlı hastanelerde taşeron işçi çalıştırma giderek yaygınlaşmakta, iş güvencesinden yoksun, düşük ücretli ve soysal hakları oldukça kısıtlanmış sağlık emekçilerinin sayısı giderek artmaktadır.
*Sağlık çalışanlarında çalışan kadrolu personelin sayısında 1995-2010 yılları arasında yaşanan artış yaklaşık yüzde 55 iken, taşeron olarak çalıştırılan işçilerin sayısındaki artış yüzde 1400’dür!
Sağlık Alanında 1995 yılında 233.000 kadrolu , 8.000 taşeron işçi çalışırken 2011 yılında 358.000 kadroluya karşın 120.000 taşeron işçi çalıştırılmaktadır. Sağlık Bakanlığı 2011 Mali Yılı Bütçesinin T.B.M.M. Plan ve Bütçe Komisyonun sunumunda bunu açık bir göstergesidir.
Kamuoyunda “taşeron işçi” olarak adlandırılan, aslen birer “modern köle” olarak konumlandırılan işçilerin sayılarının gün geçtikçe artması, toplu sözleşme hakkından yararlanamayan, hak mücadelesinde sendikalaşmalarının önü tıkanan, örgütsüz bir işçi sınıfının da oluşturulması amacına hizmet etmektedir. Bu aynı zamanda hastanelerde hizmetin sunumunda kamusal yararın düşünülmeyip maliyet hesabı yaparak işletmenin karını düşünülmesi anlamını da taşımaktadır. Daha az ücrete daha çok çalışmak demek hizmetin nitelliğinin de bozulması demektedir.
Kuşkusuz bugün güvencesizleştirilen sadece işler değil, toplumsal hayatın kendisi, geleceğimizdir. Bu sebepledir ki hem kamu çalışanları hem de kamu hizmetinden yaralananlar olarak Sermayenin geliştirdiği ve haklarımızın kaybı olacak uygulamalara karşı birlikte mücadele etmeye , bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.. Birleşik bir emek cephesi örülerek bu saldırıların karşısında top yekun bir mücadele ile haklarımız korunacaktır..
Bizler SES olarak, hem halkımız geleceği hem de nitelikli, ulaşılabilir ve ücretsiz olarak,iş güvencemizin korunduğu bir kamusal alanın hayata geçmesi için mücadele ederken, bu alanda ki saldırıları geri püskürtmek için Uluslararası hukuk, anayasal dayanaklarımızla geçmişte kazanılmış hakların korunması için hukuki mücadelemizi de sürdürmekteyiz. Bir taraftan da işimiz, ekmeğimiz ve geleceğimizi korunmak için fiili ve meşru mücadelemizi yükselteceğimizi kamuoyuyla palaşmak istiyoruz.
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz
Yaşasın KESK
SES MANİSA ŞUBE ADINA
Figen PEHLİVAN
ŞUBE SEKRETERİ