İnsan, kendi tarihini ölümün farklı öyküleri ile yazdı. Diktatörlerin, zorbaların, çılgınların dünyasında insan bazen varolmak adına ölümü seçebildi. Ses vermek ve ses duyabilmek adına, birileri ya da bişeyler için, bir fikir veya bir duygu için yüzünü ölüme dönebildi insan. Tüm bu ölümlerin arasında yitip giden ise insan değildi, insanlığın ta kendisiydi. 1980’lerin Diyarbakır Cezaeviyle başlayan, 2012 de Urfa cezaevinde farklı bir şekle bürünen ölüm, insanlığın yokoluş tarihine yeni bir sayfa daha ekledi.
Cezaevlerindeki siyasi tutukluların 12 Eylül 2012 tarihinde 7 cezaevinde başlayıp dalga dalga yayılarak 65 cezaevinde devam eden, 700’e yaklaşan tutuklu-hükümlünün katıldığı; Ana dil üzerindeki ırkçı ve inkârcı uygulamalara ve yaklaşımlara son verilmesini, mahkemeler başta olmak üzere eğitim ve kullanımının önündeki tüm engellerin bir an önce kaldırılması’ talepleri ile sürdürdükleri açlık grevleri 49.gününe girdi.
Süresiz ve dönüşümsüz olarak girilen açlık grevindeki tutsakların sağlık durumlarının kötüleştiğine dair bilgiler tüm kamuoyunca bilinmektedir. Artık her an ölüm haberleri gelebilir. “Geç kalmayalım” aşamasını çoktan geçtik. Şu anda açlık grevleri bitirilse bile kalıcı nörolojik bozukluklardan ölümlere kadar kötü sonuçlar bizleri bekliyor. Hepimizin vicdanının sınandığı bir kavşaktayız ve savrulmak üzereyiz!
Kişilerin etkinlik alanlarının kendi bedenlerine kadar sınırlanabildiği cezaevi ortamlarında, kimi uygulama ve politikalara karşı bir protesto biçimi olarak gündeme gelen açlık grevleri, dramatik sonuçları göz önünde tutulduğunda yakıcı bir gerekçe olmadan açıklanamaz. Bu nedenle sorunun/sorunların çözümünde açlık grevleri sebeplerinin, insanı esas alacak bir şekilde ortadan kaldırabilmek öncelik olmalıdır. Tüm siyasi aktörlere ve ilgili kurumlara çağrımız ölüm kapımıza dayandı ve bir şeyler yapın.
Şu an 49. gününde olan açlık grevcisi 63 tutuklu, ciddi yaşam tehdidi altında bulunmaktadır. Bulantı-kusma gibi başlangıç semptomları sonrası artık bilinç bulanıklığı, sıvı alamama, çift görme, ciddi tansiyon düşüklüğü, işitme ve koku gibi duyusal algıların bozukluğu, solunum sıkıntısı gibi kardiyak semptomların eşlik ettiği klinik kötüleşme aldığımız haberler arasında. Kalıcı bedensel ve zihinsel sorunlarla karakterize Wernicke-Korsakoff Sendromunun başlangıç semptomları hemen hemen tüm tutsaklarda izlenmektedir. Ölümün pençesinden kurtulabilen bu hayatları bekleyecek son şu anda görülmüştür.
Sağlık çalışanları olarak çağrımız; Başta siyasi iktidarın açlık grevcilerinin seslerine kulak vermeleri, Kürt sorununun barışçı çözümü ile ilgili bu talepleri dikkatle değerlendirilmesidir. Açlık grevcilerinin bu eyleme son vermelerinin anahtarı burada saklıdır. Şiddet içeren ve açlık grevcisinin iradesini yok sayan “Hayata dönüş operasyonlarında” öldürülen tutsaklar hepimizin hafızasında kazılıdır. 30.10.2012
Açlık grevlerine çözüm istiyoruz, ölüm değil…
DİYARBAKIR SAĞLIK PLATFORMU