28/07/2012 günü Malatya’nın Doğanşehir İlçesine bağlı Sürgü Beldesinde yaşayan bir Kürt -Alevi ailenin evi, gece saatlerinde yaşanan “davul çalma” tartışması sonucu taşlanmış, ahırı yakılmak istenmiştir. Köye nereden geldiği belli olmayan 50–60 kişilik bir faşist güruh ise, Tekbir ve sloganlarla köyde geniş bir provokasyona başlamış, Alevi aileye linç girişimine dönen olaylara dönüşmüştür. Sudan bahane ve provokasyonlarla, “Sürgü Alevilere mezar olacak” naralarıyla Alevilere saldırmaya hazır gerici zihniyetin taze ve tetikte olduğu Sürgü’de bir kez daha görülmüştür. Dini ayrımcılığa dayalı linç girişimi manidardır.
Ülkemizde en temel sorunların çözümünde demokratik yollar yerine şiddet ve sindirme yöntemlerinin kullanılmasında ısrar edilmesi, farklı kimlik, mezhep ve kültürlere karşı tahammülsüzlüğü beraberinde bu sonuçları ortaya çıkarmıştır. Son yıllarda özellikle Başbakan ve bakanların konuşmalarında kendisini gösteren kin ve nefret dili, toplumda ırkçı-şoven söylemlerin etkisinde kalan güruhların linç girişimlerini gündeme getirmektedir.
TBMM “Cemevi olmaz, camiye gelin” ve Yargıtay “camiden başka ibadet yeri yok, Aleviler camiye gelin”, mahallenin davulcusu da, mahallenin dindar ve kindar nesliyle Ramazan orucu tutmaya zorluyor. Alevilerin dini inançlarına saygı göstermek yerine, inançsal farklılıklarında ötürü baskı uygulamak, bizce 21. Yüzyılda ilkelliktir.
Türkiye’de geçmişte halkları birbirine düşürerek katliamlara zemin hazırlayan derin güçler, ayrımcı, ırkçı-gerici politikalarını sürdürerek halkların barış içinde bir arada yaşamasını engellemek için bugün de ellerinden geleni yapmaya devam etmektedir.
Yaşanan bu olaylar, yine benzer nefret söylemlerinin provokasyona dönüşmesi ile farklı din, kültür, kimlik ve inançlardaki yurttaşlarımızın bir arada yaşam umutlarını hedef almıştır.
Geçmişte de, Çorum, Maraş, Malatya ve Sivas’ta acıyla yaşadığımız benzer bir tablo, bugün bir kez daha Malatya’da tekrarlanmaktadır. Bugün bizzat iktidar tarafından beslenen ırkçı-şoven atmosferin hangi boyutlara geldiğini göstermesi açısından çarpıcıdır.
Malatya’da yaşanan linç girişiminde dikkat çekici olan bir diğer nokta ise, olaylar esnasında olaya müdahale amacı ile gelen, fakat gerici grubun adeta provokasyonunun taşıyıcılığını üstlenen Jandarma Komutanı ve Belediye Başkanı’nın açıklamaları olmuştur. Saldırganlar, belirledikleri 10’a yakın ailenin beldeden gitmemesi halinde evleri yakacakları tehdidinde bulunurken, saldırganlardan hiçbirisi gözaltına bile alınmamıştır.
Bu kişilerin Alevilere karşı yöneltilen “köyü terk edin” tehdidini destekleyen ifadeleri, farklı kimlikleri ve mezhepleri tehdit olarak görüp, halkları birbirine karşı kışkırtmak isteyenlerin provokatif söylemlerinden farklı olmamıştır. Bir arada eşit ve kardeşçe yaşamı teminat altına almakla görevli olan bu yetkililerin saldırıya uğrayanları suçlu göstererek böylesi bir söylemde bulunması derhal sorgulanmalı ve haklarında gerekli işlemler başlatılmalıdır.
Hiç kuşku yok ki, son günlerde gerek medya kanalı ile yayılan nefret söylemleri, gerekse de AKP hükümetinin Sivas katliamına yönelik zaman aşımı kararı ve Cemevlerine dönük Diyanet fetvası ile çıkartılan kapatma ve reddetme anlayışı Alevilere dönük saldırıyı cesaretlendirmiştir. Yasakçı zihniyet, tetikte bekleyen ırkçı, şoven, gerici zihniyeti harekete geçirmiştir.
12 Eylül’ün ırkçı zihniyetinin “tek kimlik, tek din, tek mezhep” anlayışının takipçisi olan AKP’nin, daha önce Adıyaman’da alevi ailelerinin evlerini işaretleyip Maraş katliamının provasına yeltenenlere sessiz kalması, bunlara cesaret vermiştir. Yaratılan bu nefret ortamının yanında, yaşanan olayların sorumlularının ve faillerinin de ortaya çıkartılmaması, tarihi acı ve kanla dolu olan bu karanlık senaryonun sürekli tekrarlanmasına da zemin yaratmaktadır.
Bizler; Manisa Emek ve Demokrasi Platformu Bileşenleri olarak Eşit, özgür ve demokratik bir ülkede kardeşçe bir arada yaşamı sağlayabilmenin yolu, ancak toplumun farklı din, dil, kimlik, kültür grupları arasında yaratılmak istenen uçurumların aşılması ile sağlanabilecektir.
Kendisi gibi olmayana tahammülsüzlüğünü arttıran ve her fırsatta Alevi karşıtı mezhepçi tutumunu ortaya koyan AKP hükümeti, ürettiği nefret siyasetinden bir an önce vazgeçmelidir. İnsanlık suçlarını zaman aşımına mahkûm eden, katliamcıları affeden bir zihniyetin, bugün Malatya’da yansımasını gördüğümüz karanlık tarihi tekerrürden ibaret kalacağı aşikârdır.
Bizler; Manisa Emek ve Demokrasi Platformu Bileşenleri olarak, Malatya’da saldırıya maruz kalan Kürt, Alevi vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletirken, eşit, özgür, demokratik bir yaşamı sonuna kadar savunup mücadele edeceğimizi buradan bir kez daha yineliyoruz.
Bunların tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirler alınmalı, toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı kışkırtan girişimlerden derhal vazgeçilmelidir. Bir arada yaşam temellerinin sağlanması ve yaşanan olayların sorumlu ve faillerinin derhal ortaya çıkartılmasının takipçisi olacağımızın altını çizerek, hükümeti bu konuda göreve davet ediyoruz.
Malatya’da yaşanan saldırıyı kınıyoruz. Alevi yurttaşlarımızı yalnız bırakmayacağımızı ve sorumluların hesap vermesi sürecinin takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz. Sonuçta, Malatya’da Yaşanılan Linç Girişimi, “Kindar Nesil” Yetiştirmek İsteyenlerin Eseridir! Diyoruz… Onlar inadına savaş diyor. Bizler inadına barış diyoruz.
Yaşasın! Halkların kardeşliği!
MANİSA EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU