Son yılların, ülkemiz için kendisini bir olgu şeklinde duyurduğu en önemli alan şiddettir. Bunda şaşılacak bir şey olmaması gerekir. Çünkü ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal süreçte siyasi iktidar, kendisini şiddet kavramı etrafında kurarak biçimlendirmektedir.
Gençlerimize çok küçük yaşlardan itibaren okullarda ve hatta tüm kamusal alanda yaygın bir biçimde yazılı ve görsel medya araçları ile şiddetin bir sorun çözme biçimi olarak sunulduğu, içten içe kültürel yapımıza sindirildiği görülmektedir. Olağan bir sonuç olarak şiddet olayları; hiç olmaması gereken eğitim ve sağlık kurumlarına da sızmış, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı kaliteli hizmet üretimi yerine, Sağlık çalışanlarının özlük haklarını ve saygınlıklarını azaltmış, adeta kişisel bir saldırıya dönüşmüştür. Sağlık yöneticileri, sağlık kurumlarının sayı ve alt yapı eksikliklerini gizlemek için hekimlerin ve hekim sayısının yetersizliğini öne süren açıklamalar yapmış ve dolaylıda olsa sağlık çalışanlarını halkımıza karşı hedef göstermişlerdir.
Sağlık emekçilerini hedef almış saldırıların artışında güvenlik tedbirlerinin eksikliğinin çok daha ötesinde sebepler olduğu açıkça ortadadır. Özellikle; aşırı hasta yükü, hasta başına ayrılan sürenin kısalığı, son yıllarda toplumda madde kullanımının artışı, ayrıca ekonomik kriz ve buna bağlı olarak yoksulluğun ve alkol-madde kullanım sıklığı ve yaygınlığının artması, son 30 yıldır sistematik olarak iktidarlar tarafından sağlık sistemindeki aksaklıkların suçlusu olarak hekimlerin ve sağlık çalışanlarının gösterilmesi, sağlıkta dönüşüm programları ile serbest piyasa ekonomisinin hiçbir sınırlama olmadan uygulanması sonucunda hekim-hasta ilişkisinin işletme-müşteri ilişkisine dönüştürülmesi gibi etkenlerin de önemli ve belirleyici olduğunu düşünmekteyiz.
Son birkaç gündür hepimizin basından takip ettiğimiz kamu çalışanlarının toplu sözleşme aldatmacası ile Hükümetin teklif diye sunduğu rakamlar her şeyden önce yıllardır ülkenin dört bir yanında fedakârca çalışan kamu emekçilerine karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Aileleriyle birlikte yirmi milyon emekçinin hayatını belirleyen bir konuda adeta kamu çalışanları ile dalga geçildiği aşikârdır.
Bizler; hekimi, hemşiresi, ebesi, teknisyeni, hizmetlisi, laborantı, büro memuru, eczacısı, teknikeri, diyetisyeni, tüm sağlık emekçileri olarak; Açlık sınırının 1050 TL, yoksulluk sınırının 3299 TL olduğu koşullarda, Nisan ayında yapılan zamlarla devletin resmi rakamlarına göre enflasyon son 3,5 yılın rekorunu kırarak % 11’in üzerine çıkmıştır. Doğalgaza, elektriğe, akaryakıta bir yıl içerisinde toplamda % 30’u aşan zamlar yapılırken sadece gıda ürünlerine bir yıl içerisinde %13’ü aşan zamlar yapılmıştır. Bu rakamlar devletin resmi rakamlarıdır. Sokakta, pazarda, hayatın her alanında karşılaştığımız gerçek enflasyonun devletin bu resmi rakamlarının çok üzerinde olduğu açıktır.
Türkiye İstatistik Enstitüsünün (TÜİK) çarpıtılmış enflasyon rakamlarını değil, halkın enflasyonunu dikkate aldığımızda; daha önce kamuoyuna duyurduğumuz gibi 23 Mayıs Çarşamba günü üretimden gelen gücümüzü kullanarak GREV yapacağımızı ve üzülerek söylüyoruz ki acil hastalar hariç hasta bakılmayacağını, Basına ve kamuoyuna saygı ile duyuruyoruz.
SES İZMİR ŞUBE