Yaşamını alın teriyle kazananlar, işçiler, kamu emekçileri, işsizler, emekliler, kadınlar, öğrenciler, ülkemizin onurlu ve aydınlık insanları,
Dostlar! Merhaba!
Her milliyetten işçilerin, emekçilerin, kapitalist sömürü ve baskıya, emperyalist saldırganlığa, her türlü ayrımcılığa karşı kol kola, omuz omuza vererek alanlara çıktığı 1 Mayıs bayramını coşkuyla selamlıyoruz. Öncelikle 77 1 Mayıs’ı katliamında kaybettiğimiz arkadaşlarımız olmak üzere bu mücadelede yaşamını kaybetmiş tüm arkadaşlarımızı, sevgiyle, saygıyla anıyoruz. Onlara buradan sesleniyor ve bir kez daha söz veriyoruz. Sizin davanızın peşini bırakmayacağız, sorumlular tek tek ortaya çıkana kadar bu davanın takipçisi olacağız. Uğruna yaşamınızı verdiğiniz mücadele sürüyor, milyonlar bugün alanlarda kararlılıkla, azimle sizlerin mücadelesini sürdüreceğini haykırıyor.
Dostlar,
İçinde bulunduğumuz sosyal ve siyasal koşullara baktığımızda, birliğe ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Çünkü karşımızda, kazanılmış haklarımıza saldırılarda tam bir işbirliği yapan sermaye güçleri ve onlardan aldığı cesaretle her geçen gün daha da pervasızlaşan AKP iktidarı var. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bizleri kendi çıkarları doğrultusunda bölmeye çalışanlar amaçlarına ulaşamayacaklar.
Çünkü bugün tüm ülkede sesini dünyadaki sınıf kardeşleriyle birleştirmek için alanlarda olan,
İşgale, savaşa, işsizliğe ve sömürüye karşı, barışın, kardeşliği ve yaşamı savunan,
Açlığı, yoksulluğu, sömürüyü, savaşı, acı ve gözyaşlarını yenmek için mücadele eden milyonların birleşik gücü bu kirli hesabı bozacaktır.
Dostlar,
İşçi sınıfının uluslararası bayramını kutladığımız bugün AKP hükümeti dış ve iç cephede emek düşmanı, halk düşmanı saldırıları doruk noktasına çıkmış durumda. Emperyalizmin taşeronluğuna soyunulan dış cephede Suriye’ye yönelik savaş tehdidinin dozajı gittikçe arttırılıyor. Sınıf savaşı cephesinde ise çok yönlü saldırılar tüm hızıyla sürüyor.
Yıllardır özelleştirme ve taşeronlaştırma ile örgütsüzlüğü dayatanlar yeni iş cinayetlerini arttırmaya devam ediyor. Resmi rakamlara göre geçtiğimiz yıl 1543 işçi kardeşimiz sermayenin kar hırsına kurban verildi. Çok basit önlemler alınmadığı için sadece bu ay içerisinde 57 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. İş kazalarında Türkiye’yi Avrupa’da birinci dünyada üçüncü sıraya yükseltiler. Buna rağmen utanmadan çıkıp Çin’den sonra en hızlı büyüyen ekonomiye sahip olmakla övünüyorlar. Buradan soruyoruz: Hangi büyüme? Kim büyüyor?
Sayısını 9 yıllık iktidarınızda 4 ten 38 e çıkardığınız dolar milyarderleri mi yoksa 751 TL’ye mahkûm ettiğiniz asgari ücretli mi büyüyor?
Kim büyüyor? Teşvik üstüne teşvik yağdırdığınız sermaye mi yoksa 1050 TL’yi aşan açlık sınırının altına ittiğiniz milyonlar mı?
Kim Büyüyor? Gemcikler aldığınız çocuklarınız mı yoksa doğalgaz, elektrik, akaryakıt gibi temel tüketim maddelerine zam üstüne zam yaparak sefalete ittiğiniz yoksul halk mı?
Büyüyen sadece bu iktidar, bu iktidarın yandaşları ve sözcülüğünü yaptığı sermayedir.
Emekçilerin ve yoksullaştırılan halkın ise sıkıntıları, sefaleti büyüyor. Alın başınıza çalın böyle büyümeyi. İşçilerin ölümü, halkın yoksulluğu üzerinden sağladığınız büyümeniz olmaz olsun.
Dostlar;
Meclisteki sandalye sayılarının çokluğuyla, el kaldırıp indirenler, emek düşmanı onlarca yasayı çıkardılar. 4+4+4 düzenlemesi ile eğitimi, sağlıkta dönüşüm politikaları ile sağlığı tamamen paralı hale getirdiler. Anayasayı, uluslar arası sözleşme ve anlaşmaları yok sayarak kamu emekçilerine bir sendika yasasında olması gereken temel hiçbir düzenlemeye yer vermeyen yasayı çıkardılar. Örgütlenme özgürlüğünün sınırlarının kaldırılmadığı, yıllardır hormonlayarak büyüttükleri yandaş konfederasyonları dışında kimsenin taleplerini dikkate almadıkları bu yasa kamu emekçilerinin yasası değildir. Bu ülkenin onurlu kamu emekçileri bu sahte sendika yasasının tarihin çöplüğündeki yerini alması için fiili, meşru mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.
Dostlar;
AKP Hükümetinin “ileri demokrasi” adı altında başlattığı tasfiye hamlesi neredeyse bütün toplumsal muhalefet kesimlerini kapsayarak sürüyor. AKP baskı düzenini dayatıyor. Haklarını arayan tüm kesimlere karşı polis şiddeti artıyor. Terörle Mücadele Yasası sıkıyönetim yasası gibi işleyerek adeta Toplumla Mücadele Yasasına çevrilmiş durumda. DGM zihniyetinin kılık değiştirmiş hali olan Özel Yetkili Mahkemeler siyasi iktidara muhalif tüm kesimleri ezmenin fiili aracı haline getirildi.
12 Eylül artığı darbe anayasasını kendilerine kalkan yapanlar, düşünce ve ifade özgürlüğünü engellemeye devam ediyor. Ülkemize, dünyada tutuklu gazeteci sayısı en fazla olan ülke utancı yaşatılıyor. İktidar ne kadar da “içeride olanlar gazetecilik faaliyetinden tutuklu değil derse desin. Hatta tutuklu gazetecileri yüz kızartıcı suçlarla itham etmeye çalışırsa çalışsın. Biz onların işçilerin, emekçilerin, halkın sesini duyurmaya çalışan gerçek gazeteciler olduğunu biliyoruz. Ve onlarla gurur duyuyoruz.
Dostlar,
Ülkemizin kanayan yarası Kürt sorununda yaşanan gelişmeler de kaygı verici boyutlara ulaşmış durumda. Kürt halkının kendi dilini kullanması ve anadilinde eğitim hakkı başta olmak üzere demokratik eşit yurttaşlık temelindeki talepleri hala görmezden geliniyor. AKP, kendinden önceki iktidarlar gibi sorunu sadece “terör ve güvenlik” eksenli görüp on binlerce gencimizin hayatı ile oynamayı sürdürüyor.
Halkın oyları ile seçilmiş vekilleri, belediye başkanlarını kelepçeleyerek tutuklanıyor. Çocuklarının ölmesini istemeyen anaların barış çağrılarına kulaklar tıkanıyor. Aradan beş ay geçmesine rağmen 34 sivil vatandaşımızın katledildiği Roboski katliamının faillerini açığa çıkarmak için bir arpa boyu yol katledilmedi. Ama Sivas katliamının failleri zamanaşımından faydalandırılıyor. Bu ülkenin başbakanı failleri zaman aşımın uğratılan dava için “ Memlekete, millete hayırlı olsun” diyebiliyor.
Susurluk’un kilit isimleri, faili meçhul cinayetlerin tetikçileri “somut delil bulunamadığı” gerekçesiyle tahliye ediliyor. Ama puşinin, şemsiyenin delil olarak gösterildiği iddianamelere yüzlerce öğrenci zindanlara atılıyor.
Bin operasyon yapmakla övünen Mehmet Ağar’a ödül gibi ceza verilmesi yetmiyormuş gibi konforlu, güvenli hapishane aranırken, sayıları 13 bine ulaşan politik tutuklunu ceza evi koşulları her gün daha da ağırlaştırılıyor.
Kadına yönelik şiddet ve tecavüz davalarının sanıkları iyi hali görülerek dışarı salınıyor. Daha 4 gün önce Fethiye davasının sanıkları beraat ettirildi. Bu koşullarda kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin çığ gibi artmaya devam etmesi engellenebilir mi?
Değerli Dostlar!
Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hâkim kılınmak istendiği bir ülkede,
Emeğin, emekçilerin haklarının tanınmadığı bir ülkede, Demokrasiden de insan hak ve özgürlüklerinde de bahsedilemez.
Bizler, her şeye rağmen, bu önemli gün vesilesiyle emekten, eşitlikten, özgürlükten, barıştan ve adaletten yana bir ülke ve dünya kurmak mümkün olduğunu biliyoruz.
İnsanın insanı sömürmediği; hiçbir halkın dil, din, kültür farklılıkları nedeniyle baskı ya da ayrımcı uygulamalarla karşılaşmadığı;
İnsanların açlıktan ölmediği; çocukların savaşlar sonucunda anasız babasız kalmadığı;
Türkiye’de ve bütün dünyada emeğin, barışın, dayanışmanın ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir gelecek yaratmak için mücadelemize kararlılıkla, azimle, inançla devam edeceğiz.
Bizler milliyetçi, ırkçı, dindar ve kindar nesillerin yetiştirildiği bir ülke değil, bilimin, emeğin, barışın, kardeşliğin egemen olduğu bir ülke istiyoruz.
Sokaklarında kardeşlik türküleri söylenen, emeğin hakkının, insanlık onurunun en temel değerler olarak görüldüğü demokratik yaşama, özgür ülke hedefimize mutlaka, ama mutlaka ulaşacağız.
Demokratik bir ülke ve insanca bir yaşam mücadelesi verenler, halkları birbirine düşürmeyi planlayan ırkçı-şoven güçlerin oyununu bozacaktır. Halklar arasında yüzyıllardır süren kardeşliği engellemek isteyenlerin bizleri birbirimize düşürme yönündeki girişimlerine asla izin vermeyeceğiz.
Türkiye’de emek, barış, eşitlik ve özgürlük uğruna yaşamı yitirmiş olan yoldaşlarımızdan aldığımız mücadele bayrağını daha da yükseklere çekeceğimize söz veriyoruz.