gelişini müjdeleyen Mart ayı, ne yazık ki yakın tarihimizde yaşanan insanlık
dışı katliamların etkisiyle toplumsal belleğimizde “acılar, katliamlar ayı”
olarak yer etmiştir. Gazi, Beyazıt ve Halepçe katliamları üzerlerinden on
yıllar geçse dahi hala hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.
Tam 34 yıl
önce bugün 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi öğrencisi yedi genç
kontrgerilla tarafından güvenlik güçlerinin gözleri önünde, katledilmiştir.
Günler öncesinde katliam hazırlığı yapıldığı yönündeki istihbarata rağmen
hiçbir önlem alınmamış, katliama açıkça göz yumulmuştur. Sorumlular bilinmesine
rağmen yıllar süren davanın üstü kapatılmış, katliamın arkasındaki güçler açığa
çıkartılmamıştır. Beyazıt katliamı faillerini yakalamak için peşlerinden
giden polislere “dur” emri verenler bu katliamdan tam 17 yıl sonra İstanbul
Gazi Mahallesinde halkın üzerine ateş açılması emri vermişlerdir.
12 Mart 1995
tarihinde Alevilerin gittikleri kahvehanelerinin ve cem evinin hedef alındığı
silahlı saldırılarda bir Alevi vatandaş hayatını kaybetmiştir. Saldırıları
protesto etmek için toplanan halkın üzerine ateş açılması sonucunda yaşanan
olaylarda 22 kişi katledilmiştir. Katliamın gerçek faillerinin, arkasında yer
alan güçlerin değil birkaç tetikçinin yargılandığı davada hukuk, devlet kurşunu
karşısında bir kez daha suskunluğa gömülmüş, katliamcılar aklanmıştır.
16 Mart 1988
tarihinde gerçekleşen Halepçe katliamı ise başlı başına bir insanlık dramıdır.
Kürtlerin, Asurîlerin ve Halepçe’de yaşayan diğer milletlerden halkların
ulusal hak eşitliği mücadelesini hedef alan katliamda, Saddam Hüseyin rejimi
tüm dünyanın gözleri önünde, 5000’den fazla çocuk, kadın ve erkeği kimyasal ve
biyolojik silahlarla acımasızca katletmiştir. Newroz kutlamalarına hazırlık
yapıldığı sırada gerçekleştirilen insanlık dışı katliamın tek sorumlusu elbette
ki diktatör Saddam Hüseyin değildir. Bölgeye ilişkin hesapları olan emperyalist
ülkeler ve İslam ülkelerinin yönetimleri de yaşanan bu vahşeti seyrederek en az
Saddam Hüseyin rejimi kadar büyük bir suç işlemişlerdir.
Gazi,
Beyazıt, Halepçe gibi katliamlar karşısında kör, sağır, dilsiz kalanlar bugün
de tarihin karanlık sayfalarına yenilerini eklemeye, katliamcılara, tetikçilere
kol kanat germeye, yaşananların hafızalardan silinmesi için ellerinden geleni
yapmaya devam etmektedir. Saddam rejimine sattıkları kimyasal ve biyolojik
silahlarla Halepçe katliamının mimarlığını yapanlar “özgürlük” adına Irak’ı
işgal ederek 1,5 milyon insanı katletmiştir. Irak’ta kendilerine bağlı kukla
bir yönetim oluşturan başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler aynı senaryoyu
hayata geçirmek için Libya’dan sonra bugün Suriye’yi hedef seçmişlerdir. Daha
birkaç gün önce 35 insanımızı katledenlerin yargılandığı Sivas katliamı
davasının zaman aşımına uğratılmasının ardından başbakanın “ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı olsun” sözleri, milliyetçi, şoven zihniyetin katliamlar
karşısındaki tutumunu ve durduğu yeri bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Ancak bilinmelidir
ki ezilenlerin, emekçilerin dünyasında insanlığın hedef alındığı katliamları ve
ardındaki kirli ilişkileri unutmak değil hatırlamak, unutturmamak esastır. Tüm
insanlığın barış içerisinde yaşayacağı bir dünya mücadelesi veren halkların ve
emekçilerin örgütlü gücü yeni katliamlar yaşanmasını engelleyebilecek tek
güçtür. Emek
ve demokrasi güçlerinin bir parçası olarak Mart katliamlarında hayatını
kaybedenleri saygıyla anıyor ve zalimleri bir kez daha lanetliyoruz. Yeni
katliamlara meydan vermemek için, barış, eşitlik, özgürlük, adaletin hâkim
olduğu bir dünya yaratma mücadelemizi yükselteceğiz. Cum, 16 Mart 2012
YÜRÜTME KURULU