Sağlık Bakanlığı haklı taleplerimize
kulağını tıkayıp her zaman olduğu gibi soruşturmalar, disiplin kurulları vb.
tehditlerle karşılık veriyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçilerini bastırmaya,
yıldırmaya, korkutmaya çalışıyor.
27 Şubat’ta Diyarbakır’da 13 Mart’ta Ankara’da
binlerce sağlık ve sosyal hizmet emekçisinin haklı taleplerini duymazlıktan
gelerek isyan ettiren bir sağlık bakanı görmedi bu ülke.
Bu ülke; 19–20 Nisanda ülkenin dört
bir yanında uyarı eylemi yapan taşeron işçisinden profesörüne kadar binlerce
çalışana “bir takım marjinal gruplar” diyen bir sağlık bakanı görmedi.
Bu ülke; bir tıp profesörü olduğu
halde sağlık ortamını performans uygulamasıyla bozan, tahrip eden, çalışanları
birbirine düşürmekten çekinmeyen, sağlık emekçilerini hastalara ve halka hedef
gösteren ve şiddeti teşvik eden bir Sağlık Bakanı görmedi.
Bu ülke; her yıl birçok sağlık ve
sosyal hizmet emekçisinin hastalanmasına, sakat kalmasına veya ölmesine neden
olan iş risklerinin sürekli kontrol edilerek çalışma ortamının güvenli hale
getirilmesini temin amacıyla iş yerlerimizde basit bir yönetmelikle “İş Sağlığı
ve İş Güvenliği Birimleri” oluşturulmasına direnen bir Sağlık Bakanı görmedi.
Bu ülke; varoluş gerekçesi ücretsiz,
ulaşılabilir, nitelikli bir sağlık hizmetini kamu eliyle üretip sunmak olan bir
bakanlığın katkı katılım payı, ilave ücret gibi uygulamalarla hizmete ulaşımı
engelleyip zora sokarak varlık nedenine ihanet eden, pazarlığının dahi
yapılamayacağı bir konuda hastaların acısından para derlemeye çalışan bir
Sağlık Bakanı görmedi.
Bu ülke; devletin kendi sağlık ve sosyal
hizmet kurum ve kuruluşlarında hizmet üretirken taşeron kullanmasının sosyal devlet
İlkesiyle çeliştiği, sağlık ve sosyal hizmetin planlama, eğitim, üretim ve sunumunun
parçalanamaz bir süreç olduğu gerçeğini bilmesine rağmen IMF ve Dünya
Bankasının talimatıyla taşeron uygulamasıyla bu süreci kendi eliyle parçalayanı
dolayısıyla da hem hizmetin niteliğini bozan hem de insan simsarlığını tezgâhlayan
bir Sağlık Bakanı görmedi.
Bizim uyarı grevimiz hem haklı hem
de yasaldır. Sağlık Bakanlığı Anayasanın 90. maddesine bir daha göz atsın.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17
Temmuz 2007 tarihli 74611/01, 26876/02 ve 27628/02 başvuru nolu Satılmış ve
diğerleri – Türkiye davasında, 17 Temmuz 2008 tarihli 23018/04… başvuru nolu
Urcan ve diğerleri – Türkiye davasında kamu çalışanlarının haklarını alabilmek
için sendikanın aldığı karar doğrultusunda iş bırakma eylemlerinin örgütlenme
özgürlüğü kapsamında olduğu belirtilmiş ve bu eylem AİHS’in 11. maddesi
kapsamında değerlendirilmiştir. Bu davada iş bırakan kamu çalışanlarına verilen
cezalar nedeni ile Türkiye haksız bulunmuştur. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bu kararlarından da anlaşılacağı gibi AİHS’in 11. maddesi kamu
çalışanlarının toplu sözleşme ve grev hakkını koruma altına almıştır. Bunun
yanı sıra Türkiye’nin onaylayıp, yürürlüğe koyduğu uluslararası çalışma örgütü
ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmeleri sendikal hakları güvence altına almıştır.
Türkiye’nin onaylayıp, yürürlüğe koyduğu bir başka sözleşme ise BM Ekonomik
Sosyal ve Kültürel Hakları Uluslararası Sözleşmesidir. Bu sözleşmenin 8.
maddesinde kamu çalışanları dâhil (polis ve silahlı kuvvet mensupları ile
ilgili kısıtlamalar hariç) herkesin toplu sözleşme ve grev hakkına sahip olduğu
ifade edilmiştir. Uluslararası hukukta hak olarak düzenlenen toplu sözleşme ve
grev hakkı iç hukukumuzun da bir parçası haline gelmiştir.
5 Kasım 2003 tarihinde Sağlık ve
Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının aldığı karar uyarınca 1 günlük iş bırakma
eylemine katılan bir hekime verilen maaş kesim cezası Ankara 9. İdare
Mahkemesinin 2004/1013 E, 2004/1738 K sayılı ve 30.11.2004 tarihli kararı ile
iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde iş bırakma eylemi bir sendikal faaliyet
olarak değerlendirilmiştir. Bu karar Danıştay 12. Dairesinin 2005/4499 E,
2005/3529 K sayılı ve 18.10.2005 tarihi kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
Görüldüğü gibi sendikal faaliyet kapsamında yapılan iş bırakma eylemi Danıştay
tarafından hukuka uygun bulunmuştur.
Bütün bunları bilmemelerine imkân
yoktur. Öyleyse yapılmak istenen korkutma yıldırma, şantaj ve tehditten başka
nedir. Belli ki bizden korktunuz. Ama bizi korkutamazsınız.
Sağlık Bakanlığına hiçbir meşruiyeti
ve yasallığı olmayan bu soruşturmaları bırakıp emekçilerin haklı taleplerine
hemen olumlu karşılık vermesini öneririz. Eğer bu yapılmazsa daha büyük ve daha
uzun grevlere ve direnişlere hazır olduğumuzu bir kere daha anımsatırız.
Tüm kamuoyuna saygı ile duyurulur.26.04.2011
SES GENEL MERKEZİ