SAĞLIK BAKANLIĞININ SESSİZLİĞİNİ KINIYORUZ

 Bugün, Sağlık Bakanlığı önünde açıklama yapma ihtiyacı duymamızın nedeni emniyet güçlerinin hemen her eylem ve etkinlikte gaz bombası kullanması ve daha da ileri giderek tam bir fütursuzluk içinde çocuk, yaşlı, hasta, hastane gibi gazdan daha fazla etkilenecek ciddi sağlık sorunlarına yol açacak durumları dahi tamamen göz ardı etmesi ve vatandaşın sağlığından sorumlu bir bakanlığın ise bu duruma tamamen sessiz kalmasıdır.

 Son olarak IMF-DB toplantılarının Türkiye’de yapılmasına karşı çıkarak İstanbul Taksim’de geleceklerine sahip çıkanlar adına Konfederasyonumuz başkanı Sami EVREN’in yaptığı basın açıklaması devam ederken kitleye yönelik gaz ve tazyikli su ile yapılan müdahale 1 Mayıs’ta olduğu gibi kamuoyunun gözleri önünde yaşandı. Başbakan Erdoğan’ın içeride “dışarıda gösteri yapanların sesine kulak verilmeli” diye konuştuğu bir sırada içeridekiler daha iyi duysun diye olacak ki, gazla, suyla, copla seslerini duyurmaları sağlandı!

İstanbul’un işgalden kurtuluş gününde IMF-DB bağımlılık ilişkilerinin son bulmasını isteyen emekçilere karşı yapılan gazlı müdahalenin acı sonucunu bir kez daha yaşadık. Kalp krizi geçiren İshak Kalvo isimli vatandaşımız gazlı ortama maruz kalmış, onca görevlinin bulunduğu yerden hastaneye zamanında yetiştirilememiş kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir. Hatırlanacağı gibi 1 Mayıs 2007’de de polisin attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik adlı şahsın ölümüne neden olmuştu.

 Aynı gün hızını alamayan emniyet güçleri Taksim İlk yardım Hastanesinin acil servisi önüne bomba atacak kadar fütursuzlaşmışlardır. Tıpkı 1 Mayıs 2008 de Şişli Etfal hastanesi acil servisine, yakın zamanda Hakkari devlet hastanesine yaptıkları gibi. Oysa biliniyor ki, savaş koşullarında dahi sağlık kuruluşları saldırılara karşı koruma altındadır.

 Gazların bilimsel olarak ispatlanmış insan sağlığı üzerindeki yaşamsal etkilerine rağmen, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü  tarafından kullanımı devam etmektedir. Sağlık bakanlığı ise bu konuda tamamen sessiz kalmaktadır. Hatta o kadar sessizdir ki, kendi hastaneleri, sağlık emekçileri ve hastalar bu gazlara maruz kaldığında dahi ‘çıtı’ çıkmamaktadır.

 Gaz kullanımı karşısında karşı karşıya olduğumuz tehlikenin boyutunu herkesin anlayabilmesi için emniyet, kullandığı gazların isim ve türlerini, Sağlık Bakanlığı da gaz kullanımı ile ilgili düşüncelerini bilimsel gerekçeleriyle açıklamalıdır. Hastanelerine yönelik gazlı saldırıların durdurulması için gerekli uyarıları yapmalı, hastalara ve çalışanlarına sahip çıkmalıdır. 08.10.2009

                                                                                                             

MERKEZ YÖNETİM KURULU

 

 

GAZ BOMBALARI İLE İLGİLİ BİLGİ NOTU 

 

Gösteri kontrol ajanları-gaz bombalarının ilk olarak en duyarlı hedef organ olan göze etkileri olmakla birlikte, ajanların çoğu solunum yolları ve ciltte de etki yapmaktadır. Bu ajanlara maruz kalındığında anksiyete ve panik sık olarak ortaya çıkabilmektedir. Yüksek konsantrasyonda ve uzun süreli maruz kalma durumunda ise zararlı etkileri, uzun süreli sekeller, yoğun fiziksel rahatsızlık ve anksiyete, kan basıncında yükselme gibi kardiyovasküler rahatsızlıkların yanı sıra ölüm şeklinde dahi görülebilmektedir.

 

Biber gazı olarak bilinen bileşiklerden olan capsaicin ve capsaicinoidler, öncelikle solunum sistemine etkili (bronkospazm, solunum arresti ve akciğer ödemi, gibi) olsa da, hipertansiyon krizi ve hipotermiye de yol açabilmektedir. Yüze yönelik olarak püskürtülen biber gazı veya genel olarak adlandırıldığı şekilde etken maddesi Oleorecin Capsicum’a (OC’ye) bağlı çok sayıda ölüm bildirilmiştir.  Bu gazlar özellikle yakından ve yoğun maruz kalınması durumunda, solunum sistemi üzerinde ciddi ve yaşamı tehdit edici olumsuz etkilere yol açmaktadır. Özellikle alerjik bünyeli kişiler, astım,  KOAH ve benzeri solunum sistemi hastaları ile kalp hastaları tarafından solunması halinde ağır tablolar ortaya çıkabilmektedir.

 

Bu kimyasal gazların zararları sadece bilimsel çalışmalar ile değil, “Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT)” raporları ile de sabittir. Komite Malta’ya yapılan 2001 tarihli ziyaret sonucunda, biber gazının gözaltı ve tutma merkezlerinde kapalı kurumlarda tutulan ve zaten kontrol altında olan kişilere karşı kullanılamayacağını belirtmiştir. Hollanda’ya 2007 yılında gerçekleştirilen ziyaretin ardından biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu ve kapalı alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada kullanılması konusunda da CPT’nin çekinceleri olduğu, açık havada kullanıldığı takdirde istisnai olarak kullanılması ve bu durumda kişilerin korunmasına yönelik güvencelerin (örneğin biber gazına maruz kalan kişilerin derhal sağlık muayenesinden geçirilmesi ve bu kişilere antidote (panzehir) sağlanması vs. gibi) kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

  

“Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme” kapsamında kurulan “İşkenceye Karşı Komite (CAT)”, Kanada’da 1997 yılında gerçekleştirilen bir uluslararası toplantıyı protesto etmek isteyen göstericilere karşı kamu düzeninin sağlanması adına biber gazının uygunsuz ve ölçüsüz bir biçimde kullanılmasını uygunsuz ve endişe verici   bulmuştur. 

 

Bu konuda bir hayli geniş ve kapsamlı bir çalışmada American Civil Liberties Union-Southern California (Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği) tarafından yapılmıştır. Birliğin yayınladığı “Pepper Spray Update: More Fatalities, More Questions” adlı rapora göre kolluk güçlerince kullanılan biber gazı nedeniyle 1993 ve 1995 yılları arasında iki yıllık dönemde 26 kişi, biber gazının kullanıldığı olaylar sonucunda hayatını kaybetmiştir. Aynı makalede, resmi görevlerde çalışan çok sayıda bilim insanının hazırladığı biber gazının sağlık açısından tehlike oluşturduğuna dair raporlar da yer almaktadır.  

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]