Genel Başkanımız Bedriye YORGUN’un İstanbul Şişli Şubemizde yaşanan sürgünlerle ilgili 23 Haziran 2009 tarihinde yaptığı basın açıklamasıdır.
AKP hükümetinin 6 yılı aşkındır Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında sürdürdüğü ve halen yasal hazırlıklarını yürüttüğü özelleştirme-piyasalaştırma uygulamaları devam etmektedir. Bu uygulamalar ile hastaneler birer ticarethane, vatandaş müşteri, sağlık emekçileri köle haline getirilmek istenmektedir. Son yıllarda yaşanan kapitalizmin krizi ile sağlıktaki özelleştirmeler birleştiğinde ise artık sağlık alanında yaşanan skandallar gazetelerin 3. sayfalarından inmez olmuştur.
Yaşananların sorumlusu olan siyasi iktidar, sağlık sistemini düzelteceğine, sağlık emekçilerine saldırıda bulunmaktadır. Sağlık emekçileri performansla, taşeron, 4/b’li, kadrolu vb. istihdamla bölünmeye çalışılmaktadır. İş güvencesi ortadan kaldırılmakta, çalışma koşulları, iş yoğunluğu çekilmez hale getirilmekte, temel ücretler ise insanca yaşam koşullarının altında tutulmaktadır.
Siyasi iktidar, bunları gerçekleştirirken kendine engel çıkarılmasını istememekte ve toplumun sağlığına, sağlık emekçilerinin haklarına sahip çıkan sendikamıza, yöneticilerimize baskı, ceza, tutuklama, işten atma, sürgün gibi yöntemler uygulayarak dikensiz gül bahçesinde yürümek istemektedir.
Son olarak, SES Şişli Şube Başkanımız Rabia TUNCER ve Şube Sekreterimiz Akife AKTAŞ şube sınırları dışına sürülmüşlerdir. Bu sürgün kendi yasalarına ve imzaladıkları uluslararası sözleşmelere dahi aykırıdır. Çünkü sendika yönetici ve temsilcilerinin yer değiştirmesi yasalarda açıkça yasaklanmıştır.
Şube yöneticilerimiz, işyerlerinde sendikal faaliyetin gereği olarak yürüttükleri; bildiri dağıtma, sendikal eylemleri örgütleme, taşeron işçilerin sorunları ile ilgilenme ve herkese eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hakkını savunma nedeni ile sürülmüşlerdir. Tüm bu çalışmalar kışkırtıcılık olarak gösterilerek, cezalara ve sürgüne gerekçe yaratmak için oldukça zorlanılmış, komik durumlara düşülmüştür. Örneğin “personele karşı provokatif tutum takınılarak onlara öncülük ederek idareye karşı sürekli usulsüz dilekçeler vermelerini teşvik etmek, hastanenin otoritesini sarsan kurumun huzur ve sükûnuna zarar veren eylemler içinde olmak” bunlardan biridir. Ne bekliyor dunuz ? Sermaye örgütü olmamızı, devlet sendikası olmamızı, pazara çık diyerek tüketime özendirip üyelerimize küfür gibi telkinlerde bulunmamızı mı istiyorsunuz ? Kendi ipimizi çekmemizi mi istiyorsunuz ? Grevin, eylemin, hak aramanın adı sosyal diyalog değildir.
Biz emek ve demokrasi örgütüyüz, patron örgütü değiliz. Siz kendinizi uluslar arası şirketlerin, IMF’nin, Dünya Bankası’nın politikalarına adamışsınız. Krizin bedelini, işsizliği, açlığı, yoksulluğu dayatırken paran kadar sağlık anlayışınızın, bebek ölümlerinin, hastane yangınlarının, sağlıkçılara ölüm getiren politikalarınızın suç ortağı olmayacağız.
Biliyorsunuz ki, dünden bugüne egemenlerin ezberini bozan biz emekçileri susturamadılar, bundan sonra da susturamayacaklar. Biz, hastaların müşteri, hastanelerin ticarethane, sağlık emekçilerinin köle haline getirilmesini kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz!