KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ EMEKÇİLERİ PLATFORMU
28 ŞUBAT 2009 SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
Son yarım yüzyıldan beri kapitalizmin bir altın çağ yaşadığı, insanlığın alternatifsiz son düzeni olduğu, emekçi sınıfların ve onların mücadelesine biçilen değerlerin artık eski çağlarda kaldığı iddiaları günümüzde, küreselleşme değerlerinin çöktüğü, kapitalist sistemin sadece ekonomik değil, ideolojik düzlemde de bozguna uğradığı bir sürece dönüşmektedir.
Benzer bir biçimde Türkiye’deki emekçi güçler de uzun zamandır bir krizin sonuçlarıyla yüz yüzedir. Uygulanan neoliberal politikalara karşı emekçilerin direniş olanakları antidemokratik uygulamaların tehdidi altında daraltılmaktadır. Emekçiler bu politikalara karşı emekçilerin birliğini sağlamak konusunda çok ciddi zorluklarla karşı karşıyadır. Türkiye’de 12 Eylül asker darbesiyle birlikte uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar ekonomik, toplumsal ve siyasal yaşamda yeniden yapılanmayı içermektedir. Dünya ölçeğinde gerçekleştirilmeye çalışılan bu yapı, temelde bir borç kıskacıyla dayatılan uygulamaları kapsamaktadır. Söz konusu yeniden yapılanma alanlarının birisi de eğitim sektörüdür. Eğitime ayrılan kamu kaynaklarının azaltılması, özel eğitim kurumlarının desteklenmesi, kamu eğitim kurumlarının özelleştirme kapsamına alınması, yükseköğretime girişin rasyonalize edilerek kontrolsüz yükseköğretim harcamalarının düşürülmesinin hedeflendiği savı, mesleki ve teknik eğitimler ile üniversiteler başta olmak üzere okullarla(eğitimle) piyasa arasındaki bağın kurulması ve var olanın güçlendirilmesi bu politikalardan bazılarıdır.
Neoliberal politikaların uygulanmaya başlamasıyla birlikte, bu politikaları haklı çıkaracak argümanlar da oluşturulmaya başlanmıştır. Bir yandan yükseköğretimin bireysel getirisinin toplumsal getirisinden yüksek olduğu yönündeki açıklamalar ve bunları destekleyen hesaplar, diğer yandan eğitimde yaşanan süreçleri pazar ekonomisi terimleriyle açıklayan, yükseköğretimin “yarı kamusal mal” olarak tanımlanmasına yönelik olarak oluşturulan teorik altyapı, söz konusu politikaları meşrulaştırmak üzere kullanılmaktadır. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra Türkiye’de sıkça adı duyulan “girişimci üniversite” geleneksel üniversitenin dayandığı değerler sisteminden farklıdır. Son zamanlarda üniversitelerimizde yürütülmekte olan dönüşümler, genel olarak “Bologna Süreci” kapsamında gerçekleştirilmektedir. Üniversiteyi piyasanın gereksinimlerine göre yapılandırmayı içeren bu süreç, bir taraftan üniversitelerimizi bilimsel ve toplumsal işlevlerinden tamamen uzaklaştırırken, diğer taraftan üniversitenin bütün bileşenlerini tehdit etmektedir. Üniversitelerde var olan gerçeği arayış, bilim aşkı, çalışanlar arasındaki işbirliği ve dayanışma gibi kavramlar giderek yok olmaktadır. Bologna Süreci adıyla getirilen; sanayide emek sömürüsünü en üst düzeye çıkartmak üzere tasarlanmış olan “Toplam Kalite Yönetiminin” yüksek öğretime uyarlanmış halidir. Bu süreç durdurulamaz ise, üniversitelerimizi tanımlayan yeni değerler rekabet, verimlilik artışı, girişimci ruh ve artan performans göstergeleri olacaktır. Sosyal haklardan çevre sorunlarına, sağlıktan eğitime kadar birçok soruna çözüm üretmesi beklenen üniversiteler, bu değişimlerle üniversite toplum ilişkisini, sadece piyasa üzerinden kurmaya çalışan bir anlayışla dönüştürülecektir. Bu anlayışla ayrıca üniversiteler müşteri memnuniyetini sağlamaya yönelik hareket eden, öğrencilerinin gelecekte daha iyi bir iş bulmasını garanti eden meslek kurumlarına dönüşmektedir.
Yaşanan tüm bu kapitalist dönüştürme çabalarına, YÖK’ün üniversiteler üzerinde kurduğu baskıcı tahakküme ve emekçilerin iş güvencesinden yoksun bırakılmasına ve bulunduğumuz noktadan daha geriye düşmemek için üniversite bileşenlerinin sendikal örgütlülükleri kapsamında 28-30 Mart 2008 tarihinde Gümüldür Forumu, 6-8 Kasım 2008 tarihinde Ankara Forumu gerçekleştirilmiştir. Söz konusu mücadele çağrılarından hareketle Kocaeli Üniversitesi içerisindeki bütün bileşenlerle (öğrencilerimiz başta olmak üzere Eğitim-Sen, SES, Dev Sağlık-İş ve Genç-Sen üyeleri) Kocaeli Üniversitesi Emekçileri Platformunu oluşturduk. İlk adım olarak 28 Şubat 2009 tarihinde bir sempozyum düzenledik. Bu sempozyumda üniversitelerin ve üniversitemizin sorunlarını hep birlikte dört ayrı atölye çalışmasında ortaya koyup tartıştık. İş güvencesi, örgütlenme, ayrımcılık ve sosyal haklar-sosyal yapı, yerleşke ve ulaşım sorunları üst başlıklarında hem sorunlarımızı ve nedenlerini hem de çözüm önerilerimizi ortaya koyduk. Üniversitemiz ile ilgili olanlarını Atölye Çalışma Raporlarımızda ayrıntıları ile sizlere sunarken genel değerlendirmelerimizi ve taleplerimizi aşağıda paylaşıyoruz:
1-Üniversite eğitimi de eğitim ve öğretimin bütün aşmaları gibi temel bir haktır. Üniversiteler meta üretim sürecini dışında tutulmalı, kamusal olarak örgütlenmeli ve sunulmalıdır. Üniversite yaşamı ve müfredatı bireysel çıkarları değil, toplumsal yararlılık doğrultusunda hem öğrencilerin hem de üniversite emekçilerinin eşitlik, özgürlük, dayanışma, kolektif üretim ve paylaşım bilincini ve yaratıcılığını geliştirme hedefiyle düzenlenmelidir. Öğrenciler eğitim, barınma, yemek ve ulaşım hizmetlerinden herhangi bir ücret ödemeden, parasız yararlanabilmelidir.
2-Üniversiteler bütünüyle genel bütçeden finanse edilmeli, mali, idari ve bilimsel özerkliğe sahip olmalıdır. Rektörlüklerin yetkileri üniversite içi koordinasyon ve temsil ile sınırlandırılmalıdır. Üniversitelerde mali özerlik ile idari ve bilimsel özerklik fakülte, yüksek okul, meslek yüksek okulları ve enstitüler düzeyinde olmalıdır. Bu düzeydeki yönetim birimleri (dekan/müdür, yönetim kurulu, yürütme kurulu vb.) seçimle belirlenmeli, seçime üniversitenin bütün bileşenleri katılabilmelidir.
3-Akademik özgürlük ve nitelikli bilimsel üretimin öncelikli koşulu iş güvencesidir. Üniversitelerdeki tüm çalışanlar için iş güvencesi sağlanmalı, her türlü sözleşmeli istihdam uygulamasına son verilmelidir. Asistanlık kurumu yeniden oluşturulmalıdır. Yardımcı doçent, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve araştırma görevlileri ve idari çalışanlar sürekli kadrolarda istihdam edilmelidir. Bu kadrolarda istihdam edilenlerin grevli, toplu sözleşmeli sendika hakları sağlanmalıdır.
4-Üniversitelerde hizmetlerin taşeron eliyle yürütülmesi uygulamalarına son verilmelidir. Hali hazırda taşeron firmalarda çalışanlar üniversite kadrolarına geçirilmeli, üniversitelerde üniversiteliler için üretilen bütün hizmetler iş güvencesine sahip kamu personeli eliyle yürütülmelidir.
5-Mezuniyet öncesi ve sonrası eğitim müfredatları toplumsal cinsiyet, etnik/dilsel, dinsel, sınıfsal kimliklere ve engellilere yönelik ayrımcı değer yargılarından temizlenmelidir.
Üniversitemizin bütün bileşenleri bir arada; hem diğer üniversitelerdeki benzer yapılarla hem de toplumsal mücadeledeki örgütlü yapılarla birlikte toplumsal çıkarlar için özgür, emekten yana, kamusal üniversite mücadelemizi yükselterek sürdüreceğiz.