Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ gün geçmesin ki sağlığa dair yeni(!) olan uygulamaları açıklamasın. En son Hekim Evinde yaptığı basın toplantısında; hekimlerin tam gün çalışması ve hastanelerin özerkleştirme adı altında tamamen işletmeye dönüştürülmesine yönelik hazırladıkları yasaları kamuoyuna Amerikanın yeni keşfi gibi lanse etti.
|
|
Bu arada televizyonlar başta olmak üzere medyada ‘performansı düşük olan hastanelere Sağlık Bakanlığı el koyacak’ tarzında yer alan Kamu Hastane Birlikleri Kanun Tasarısı TBMM’ye sunuldu. Kamu Hastane Birlikleri Kanun tasarısı hastanelerin birleştirilerek birlik haline getirilmesini ve tüm yükümlülüklerinin oluşturulan yönetim kurulları tarafından üstlenilerek işletilmesini öngörmektedir. Bu yönetim kurulunda ticaret odası temsilcisi olmasına rağmen ilgili meslek örgütü ve sendikalardan kimse bulunmamaktadır. Yani hastaneler ticaret erbaplarınca yönetilecek-işletilecek olup, geliri giderinden düşük olan hastanelerin performansı düşük kabul edilip bu hastanelere Sağlık Bakanlığı tarafından el konulacak. Yani halkın vergileriyle kurulan devlet hastaneleri devredilecek-satılacak, satılan hastane işlemediğinde devlet el koyacak. AKP’nin ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’; zorunlu sigorta uygulaması, aile hekimliği yanısıra hastanelerin işletmeleştirilmesini de hedeflemektedir. Özerkleştirme gibi güzel bir kavramla kamuoyuna servis edilen bu yasa Dünya Bankasının projesi olup uygulanan ülkelerde yarattığı sonuçlarına göz atmak gerekir:
İngiltere’de ‘özerkleşme’, bürokrasiyi azaltacağı, ayrıcalıkları sona erdireceği daha iyi hizmet imkânı getireceği ve sağlıkta eşitsizlikleri azaltacağı iddia edilerek uygulandı.
Çalışanlar arasında ücret farklılıkları yaratıldı. İlk etapta 8500 hemşire ve 5000 sağlık emekçisinin işine son verildi. (Andersen,1996). Özerkleşme ile birlikte finansman sorunu yaşayan hastaneler kapatıldı. Kapanmalar ve özel sektöre devirler nedeniyle 1959’da 2441 olan kamu hastanelerinin sayısı 1990 yılında 1714’e geriledi. Aynı nedenlerle kamuda 1959’da 455.138 olan hastane yatak kapasitesi 1990 yılında 283. 469’a düştü (Topak,2000).
İngiltere’de sağlık reformuyla beraber, acil servis hizmetlerine giderek son verilmesi nedeniyle 1992’de 238 olan acil servis sayısı, 1994’te 218’e düştü. Yaşlı bakımı hizmetleri, elektif cerrahi hizmetler (estetik gibi tıbbı zorunluluğu bulunmayan müdahaleler), temizlik ve mutfak hizmetleri gibi otelcilik hizmetleri özel şirketlere devredildi. Maliyetleri artıran ve hastane yataklarının % 47’sini kullanan yaşlılar, evlerine ya da huzurevlerine gönderildi. İngilizler evlerinde daha önce ücretsiz olan uzun dönemli hemşirelik bakım hizmetlerini, reformlar sonucunda paralı olarak almaya başladılar (Koen, 2000:aktaran Çetin,2004). İngiltere’de devamlı bakıma muhtaç hastaların kullandığı yatak sayısı 1988’den bugüne yüzde 40 oranında düşmüştür. İlaç katkıları artırılmış; hastalar, 1979’da reçete tutarının yüzde 36’sını öderken bu oran 1995 yılı itibariyle yüzde 51 olmuştur. Diş hizmetlerine hasta katkısı da %21.8’ den, 1988’de %31’e yükselmiştir (Topak,2000:aktaran Çetin,2004).
Az Gelişmiş Ülkelerde ‘Özerk Hastanecilik’:
Govindaraj ve Chawla’nın az gelişmiş ülkelerde hastanelerin özerkleştirilmesine dair yürüttükleri projenin sonuçlarını yayınladıkları makalelerine göre bu ülkelerde eşitlik ilkesi büyük ölçüde zarar görmüş ve yoksullar hastanelerin özerkleştirilmesinin ardından sağlık hizmetlerinden dışlanmışlardır. Proje Zimbave, Hindistan, Endonezya, Gana ve Kenya’da özerkleştirilen kamu hastanelerinde yürütülmüş ve özerklik verimlilik, etkinlik, eşitlik, izlenebilirlik ve hizmet kalitesi açısından değerlendirilmiştir.
Verimlilik alanında kayda değer bir gelişme tespit edilmemiştir.(Govindaraj ve Chawla,1996: 16). Kamu hastanelerinde verimlilik ve etkinliğin kriterleri nedir? Bir hizmeti en az maliyetle sağlamak mı yoksa hizmeti, hizmete en çok ihtiyacı olanlara göre düzenlemek mi? Katkı payları maliyeti düşürmek yerine maliyetin kullanıcılara yeniden dağıtımını sağlar ve bu dağıtımdan yoksullar olumsuz etkilenmektedir. (age,27)
Eşitlik ilkesi özerkleşmeden sonra ciddi biçimde bozulmuştur: Endonezya’da özerkleşmenin hemen ardından katkı payları ikiye üçe ve hatta dörde katlanmıştır. Gana’da özerkleşmeden sonra getirilen kullanıcı katkı payı uygulaması yoksulların sağlık hizmetinden faydalanmasını engellemiştir(age,19).’
‘Tam Gün’ Uygulaması: Hastane Özelleştirmesinin ve İthal Hekim Çalıştırmanın Aracıdır:
‘Sağlıkta Dönüşüm Projesinin’ parçası olan Genel Sağlık Sigortası Yasası ve İşletmeleşme ile sağlıkta eşitsizlikler artacak, yoksulların hizmete ulaşması zorlaşacaktır. TÜİK’ in yaptığı araştırmaya göre her 100 kişiden 26’sının yoksul olduğu ülkemizde, yoksullar bu projeyle sağlık hizmeti yoksunluğuna itilecektir.
Hekimler başta olmak üzere sağlık emekçilerini ise bu modelin uygulandığı ülkelerde olduğu gibi düşük ücretle çalıştırma ve işsizlik beklemektedir. Bakanlığın ortaya attığı TAM GÜN yasası işte bu projenin parçasıdır. 1978 yılında uygulandığı gibi kamu sağlık sistemine entegre, hekim ve sağlık emekçilerinin ücretlerinin iyileştirilerek emekli keseneğine yansıyan ve kamusal sağlık hizmetini güçlendirme hedefli bir tam gün uygulaması öngörülmemektedir.
Bakanlığın uygulamayı hedeflediği TAM GÜN’ ile;
Hekimlerin ücretlerinin iyileştirilmesi öngörülmemektedir. Yarın ne olacağı belirsiz olan, emekliliğe yansımayan performansa dayalı döner sermayeden dağıtılan pay ile bu uygulama cazip gösterilmeye çalışılmaktadır.
TAM GÜN uygulamasının amacı:
Kamusal sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi değildir. Bu uygulamayla birlikte özel ve kamu sağlık kuruluşlarında sanal bir hekim açığı yaratılarak, bir önceki dönemde Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen İthal Hekim yasası tekrar gündeme getirilecektir. İthal hekim uygulaması ve özelleştirme süreci ile hekimler işsizliğe itilecek ve hekim emeği ucuzlaştırılacaktır.
Biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin;
- Sağlığı hak olmaktan çıkarıp, paran kadar sağlık anlayışı projesinin parçası olan,
- Kamusal sağlık hizmeti verilmediği sürece sağlık emekçilerinin yoksullaşma sürecine hizmet edecek olan ;
TAM GÜN UYGULAMASINA EVET DEMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR! 21.09.2007
MERKEZ YÖNETİM KURULU