AKP hükümeti iktidara geldiğinden bu yana izlediği sağlık ve ekonomi politikalarıyla var olan eşitsizlikleri derinleştirdi.

SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI2006 YILI SAĞLIK RAPORU  

GİRİŞ:

AKP hükümeti iktidara geldiğinden bu yana izlediği sağlık ve ekonomi politikalarıyla var olan eşitsizlikleri derinleştirdi. Eşitsizlik alanlarını genişletti. Kamu harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranının aşağı çekilmesi 2006 bütçesinde temel amaç olarak belirlenince yoksul halk ve emekçiler 2006 yılında da sefalete mahkum edildi. Nitelikli ve ulaşılabilir kamu hizmeti için gerekli olan yatırımlar gerçekleştirilmedi. Hükümet 2007 yılında da kaynakları kamusal yatırımlarda kullanmak yerine IMF ve Dünya Bankası reçeteleri doğrultusunda harcayacağını ilan etti. IMF ve Dünya Bankası talimatları benimsenerek nitelikli ve erişilebilir kamusal hizmetten biraz daha uzaklaşıldı. Hükümet, kamusal hizmetlerin uluslar arası tekellere ve özel sermayeye açılması için elinden geleni yaparak emekçilerin hak kayıplarını büyüten bir yol izledi.

Sosyal Güvenlik sisteminin toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir anlayış doğrultusunda gerçek bir reforma ihtiyacı varken, “paran kadar sağlık ve emeklilik” düsturuyla toplumsallığı zedeleyen bir dayatmayla Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkarılmıştır. Yasa asıl olarak, emekçilere bütçeden sosyal güvenlik için ayrılan payı bütçe üzerinde yük olarak gören bir zihniyetin ürünüdür.

Genelde kamusal alan özelde de sağlık alanı açısından 2006 yılı tam bir yıkım yılı olmuştur. Sağlık alanının kamusal özellikleri zedelenirken, piyasacı uygulamalar ve hak kayıpları hız kazanmıştır. Paket fiyat uygulamaları ve ilaç sınırlamaları ile yoksul halkın ve emekçilerin mağduriyeti arttırılmıştır. Aile hekimliği adı altında birinci basamak sağlık hizmetleri özelleştirilirken sağlık emekçilerinin sosyal ve özlük haklarına saldırılmış, döner sermaye ve personel dağılım cetveli uygulamalarıyla ücret adaletsizliği büyütülmüş ve siyasi kadrolaşma ile de sağlık emekçilerinin özlük hakları ihlal edilerek sağlık hizmetinde önemli görevler niteliksiz kişilere devredilmiştir. Kamu sağlığını piyasa devreden yasalarla sağlıkta özelleştirmelerin önü açılmış ve sağlık alanı yap-boz tahtasına çevrilmiştir.

 İÇİNDEKİLER:

I)Temel Ekonomik Göstergeler

I.1) Kamu Yatırımları Azaltılıyor

I.2) İşsizlik ve Sefalet Artıyor

I.3) Vergi Adaletsizliği Büyüyor

 

II)Neo Liberal Sağlıkta Dönüşüm Programı

II.1)Aile Hekimliği

II.2) Sosyal Sigorta ve Genel Sağlık Sigortası

II.3)Hastaneler İşletmeye, Hastalar Müşteriye Dönüştürülmek İsteniyor

 

III)IMF ve Dünya Bankası Talimatları

III.1)Paket Fiyat Uygulamaları

III.2) İlaç Sınırlamaları

 

IV)Siyasi Kadrolaşma

V)Sağlık Emekçilerinin Sosyal ve Özlük Hakları Gasp Ediliyor!

V.1) Esnek İstihdam

V.2) Personel Dağılım Cetvelleri

V.3) Döner Sermaye Uygulamaları

 

VI) Sağlık Bütçesi

VI.1)Sağlıkta Yıkım Bütçesi      

VI.2)Sağlık Harcamaları

VI.3)İlaç Harcamaları

I) Temel Ekonomik Göstergeler:

Makro ekonomik performans açısından hükümet her ne kadar başarılı olduğunu iddia etse de devletin kendi kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verileri bu iddiaları yalanlamaktadır. TÜİK’in, “Satınalma Gücü Paritesiyle Kişi Başına Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 2005 Yılı Geçici Sonuçları”raporuna göre Satın alma gücü paritesi (SGP) ile AB ülkelerinde kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) ortalaması 100 puan olarak alındığında, Türkiye 28 puan ile sondan ikinci sırada yer aldı.


 

I.1) Kamu Yatırımları Azaltılıyor:

Kamusal hizmetlerin niteliği ve geleceği için oldukça önemli olan yatırımlar AKP döneminde ihmal edilmiş ve kamusal hizmetlere büyük bir darbe indirilmiştir. 2002 yılında toplam kamu yatırım harcamalarının %53.1’i bütçeden karşılanırken AKP döneminde bu oran sistematik olarak düşürülmüş ve 2007 yılı için  %40.7 seviyesi hedeflenmiştir.

Kamu Yatırım Harcamalarının Kurumsal Gelişimi:

                               Yüzde dağılım :                   *              GSMH’ye oranları:         

 

2002

2003

2004

2005

2006
tahmin

2007
bütçe

2002

2003

2004

2005

2006
tahmin

2007
bütçe

Bütçe

53.1

45.4

39.2

43.7

41

40.7

3.07

2.01

1.64

2

1.85

1.87

KİTler

20.1

15.7

19.8

16.6

15.2

13.7

1.16

0.7

0.83

0.76

0.68

0.63

İller Bankası

2.1

2.9

2.1

2

1.8

2.3

0.12

0.13

0.09

0.09

0.08

0.1

Döner Sermaye

0.9

0.9

2.4

1.3

1.1

1.8

0.05

0.04

0.1

0.06

0.05

0.08

Sos.Güv.Kur.

0.8

0.7

0.8

0.3

0.2

0.4

0.05

0.03

0.03

0.01

0.01

0.02

Fonlar

0

0

0.1

0.1

0

0

0

0

0

0

0

0

Toplam

77

65.7

64.4

59.2

59.2

59

4.44

2.91

2.7

2.92

2.67

2.7

Yerel Yönetimler

23

34.3

35.6

40.8

40.8

41

1.33

1.52

1.49

1.65

1.84

1.88

Genel Toplam

100

100

100

100

100

100

5.77

4.43

4.19

4.57

4.51

4.58

kaynak: DPT Genel Ekonomik Hedefler ve Kamu Yatırımları Raporu

I.2) İşsizlik ve Sefalet Artıyor:

AKP hükümetinin Devlet Planlama Teşkilatı Dokuzuncu Kalkınma Programı (2007-2013)  2007 Planına göre 2000-2005 yıllarını kapsayan dönemde Türkiye’de yaratılan istihdam, çalışma çağı nüfusu ve işgücü artışının gerisinde kalmıştır. 2000 yılında % 6.5 olan işsizlik oranı 2005 yılında %10.3 seviyesine yükselirken tarım dışı işsizlik oranı 2000 yılında %9.4’ten 2005 yılında %13.6’ya ulaşmıştır.

 

I.3) Vergi Adaletsizliği Büyüyor:

2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'ne göre, hükümet gelir hedeflerini yakalayabilmek için vergi adaletsizliğini arttıran dolaylı vergilere yüklenmeye devam edecek. Dolaylı vergiler gelirden bağımsız olarak alındıkları için gelir dağılımındaki adaletsizlikleri katmerleştirici etkileri olmaktadır. Vergi adaleti, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerindeki payı minimum düzeye çekilebildiğinde sağlanabilmektedir. Ancak ülkemizde dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı AKP hükümeti döneminde gün geçtikçe arttırılmıştır.

Yıllar.

bütçede dolaylı vergilerin
toplam vergi gelirleri içindeki oranı
 ( %)

bütçede dolaysız vergilerin
toplam vergi gelirleri içindeki oranı
  (%)

2003

67

33

2004

71

29

2005 

73

27

kaynak: Maliye Bakanlığı

II)Neo-liberal Sağlıkta Dönüşüm Programı:

2006 yılı sağlıkta yıkım yılı olarak yaşanmıştır. Bunun temel nedeni ise 1980 yıllarda başlayan, 1990’larda devam eden ve AKP Hükümeti döneminde hızlanarak 2006’da son aşamalarına getirilen IMF ve DB dayatması “sağlıkta dönüşüm programı”dır. Bu programın en önemli aşaması olan Genel Sağlık Sigortası bu yıl içinde yasalaşmış, ancak Anayasa Mahkemesinin yasanın belirli maddelerini iptal etmesiyle yeni bir düzenleme yapma ihtiyacı oluşmuştur.

Yıl boyunca gündemde olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın önemli ayaklarından biri olan Genel Sağlık Sigortası Yasası yasanın diğer önemli bileşeni olan sosyal sigortalar; emeklilik, malüllük, analık, iş görmezlik sigortalarını içeren bölümlerinin öne çıkmasıyla yeterince tartışılamamış, sağlık alanına yaklaşan tehlike toplum tarafından yeterince algılanamamıştır. Oysa Genel Sağlık Sigortası toplumun bunca vergi yüküne rağmen yeni bir vergi yükü getirmekte, hizmetin kamusal özelliğini ortadan kaldırmakta ve hizmet kapsamını daraltmakta ve temel ekonomik göstergeler nedeniyle de fiilen uygulanamayacak bir sağlık finansman sistemidir.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile sosyal güvenlik hakkına radikal biçimde saldırılmaktadır. Sosyal güvenlik özü itibariyle toplumsal alanı güvende kılmayı hedefler ve sosyal refahı arttırmak amacındadır. Ancak bu tasarıyla sosyal güvenlik, sosyal değil piyasa ilişkileri çerçevesinde ve toplumdan yalıtılmış biçimde herkesin tek tek hayatta kalma çabasına dönüştürülmek istenmektedir. Dünyanın her yerinde emekçilerin mücadeleyle elde ettikleri ve kökeni İngiltere’deki yardım sandıklarına dek uzanan sosyal güvenlik, sermayenin yeni küresel projeleri çerçevesinde lağvedilmek istenmektedir.
Sağlıkta dönüşüm programı asıl olarak sağlık emekçilerinin çalışma ve ücretlendirme koşullarının piyasaya tam bağımlılığının sağlanmasını, hastanelerin yine piyasa koşullarına uygun biçimde sağlık işletmelerine dönüştürülmesini, sağlık hizmetlerinin özel sermayeye ve uluslar arası tekellere devredilerek özelleştirilmesini hedeflemektedir.
Sağlıkta diğer ülkelere kıyasla sağlık göstergelerimiz oldukça kötü durumda iken hükümetin izlediği politikalarla bu durum giderek daha çok kötüleştirilmektedir.

 

Sağlık Göstergeleri:

 

Türkiye

AB-25

AB-15

Kişi başı GSMH

2.638 Euro

20.400 Euro

22.750 Euro

İşsizlik oranı

%9.2

%9

%8

Doğurganlık oranı

2.4

1.5

1.5

Doğumda yaşam beklentisi(yıl)
-toplam
-kadın
-erkek

 

70
73
68

 

78
81
75

 

79
82
76

Aşılanma oranı

%85

%95

%95

GSMH’nin %si olarak toplam sağlık harcamaları

6. 5

8. 8

Kamu sağlık harcamaları (toplam sağlık harcamalarının %si olarak)

66

90

Doktor sayısı (100.000 kişiye düşen)

137

343

356

Dişçi sayısı(100.000 kişiye düşen)

23

62

66

Hemşire sayısı (100.000 kişiye düşen)

235

779

818

Eczacı sayısı(100.000 kişiye düşen)

32

78

81

Pratisyen hekim(100.000 kişiye düşen)

74

99

102

Hastane sayısı(100.000 kişiye düşen)

1.7

3.2

3.3

Yatak sayısı (100.000 kişiye düşen)

256

611

600

Kaynak: Arnaudova A.2006 (Avrupa Parlamentosuna sunulan rapordan)

 

Sağlıkta Dönüşümün temel ayakları:
-Aile hekimliği,
-Genel Sağlık Sigortası
-Hastanelerin birer işletmeye dönüştürülmesidir.


II.1)Aile Hekimliği:

Aile Hekimliği Türkiye’de sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin en önemli adımıdır. Bu nedenle Türkiye cumhuriyeti (AKP) hükümetine 2004 yılında 40,6 milyon Euro kredi verilmiştir."(DB 2004 Türkiye raporu).

224 sayılı Sosyalizasyon yasası ile kurulan, ülkenin her köşesinde aşılama, gebe ve bebek takiplerini yürüten, salgın hastalıklarla mücadele yürüten sağlık ocakları, bugün  ‘Sağlıkta Dönüşüm’ projesinin parçası olan Aile Hekimliği modeliyle kapatılmak istenmektedir. Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Aydın tarafından yapılan açıklamaya göre belirlenen 10 il; Adana, Denizli, Edirne, Eskişehir, Elazığ, Gümüşhane, Isparta, Kırıkkale, Manisa ve Sakarya’dır. Pilot bölgelerde yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen ve pilot uygulamaların bilimsel sonuçları görülmeden, aile hekimliği uygulamasının şimdi de 20 ile genişletilmek istenmesi hükümetin halkın sağlığını hiçe saydığının göstergesidir.

Aile Hekimliği sağlık emekçilerinin keyfi olarak yerlerinin değiştirilmesi, istihdam biçiminin iş güvencesi içermeyen sözleşmeli çalışma şekline dönüştürülerek sağlık emekçilerinin ücretlerinin piyasaya tam bağımlı hale getirilmesi ve herkese parası kadar sağlık hizmeti demektir. Aile Hekimliği ile sağlık emekçilerinin özlük hakları gasp edilerek çalışanlar zoraki sözleşmeli statüye geçirilmekte, sağlık çalışmalarında ekip hizmeti anlayışı terk edilerek sağlık kurumları hekim merkezli ticarethaneye dönüştürülmektedir.

Aile hekimliği ile; aşılama, gebe bebek takipleri yapılamayacak, piyasa mekanizmasında yeri olmayan çevre sağlığı hizmetleri yeterince sunulamayacağı için bulaşıcı hastalıklar artabilecek, sağlıkta yıkımın boyutları savaşlarda ölen insan sayısını aşabilecektir. Bilboardlara “ücretsiz sağlık hizmeti” diye tanıtımı yapılan Aile Hekimliği uygulaması ile sağlık ocaklarının aksine hizmet paralı olacak, GSS’ ye prim ödemeyen yararlanamayacaktır.

Türkiye'de 6.343 sağlık ocağı ve 7.032 sağlık evi bulunmaktadır. Ancak bunların büyük kısmı personel ve teknik anlamda yetersizlik nedeniyle ihtiyaca cevap verememektedir. Sağlık evlerinin %75'inde ebe yoktur.

Sağlık Bakanı Akdağ’ın verdiği bilgiye göre, yüz bin canlı doğumda anne ölüm oranları İrlanda’da 4, İtalya, Finlandiya, İspanya’da 5, Almanya’da 9, Polonya, Slovakya ve Yunanistan’da 10, Fransa’da 17, Estonya’da 38, Letonya’da 61, Türkiye’de ise 49.2’dir. 5 yaş altı ölüm hızı İtalya’da binde 4, Yunanistan, Fransa ve Almanya’da binde 5, İrlanda’da binde 9, Letonya’da binde 13, Sırbistan-Karadağ’da binde 14, Bulgaristan’da binde 15, Romanya’da binde 20 iken Türkiye’de binde 37’dir.

Koruyucu hizmetlerdeki bu yıkım tablosunun acı sonuçları Sağlık Bakanlığı'nın 2005 Yıllığı’nda da ortaya çıkmıştır:

Sağlık kuruluşları dışındaki doğumlar: Türkiye'de her yıl 300 bin bebek, sağlıksız koşullarda dünyaya geliyor.
Sıtma: Gelişmiş ülkelerde artık görülmeyen sıtmanın en çok vurduğu yer Güneydoğu Anadolu. Türkiye'deki sıtma vakalarının %91'i bu bölgededir.
Raşitizm: Türkiye'deki bebek ve çocukların, D vitamini yetersizliği ve raşitizm hastalığına maruz kalmasının önüne geçilemiyor. Uzun yıllardır devam eden bu halk sağlığı sorununun görülme sıklığı, yüzde 19'a kadar ulaşıyor.
Ağız ve diş sağlığı: Önlenebilir hastalıklar grubunda yer almasına karşın, diş ve dişeti hastalıklarının görülme oranı yüzde 85'i buluyor.
–  Verem: Tedavi edilebilir bir hastalık olmasına karşın tüm dünyada ve Türkiye'de önemli bir halk sağlığı sorunu olmayı sürdüyor. Buna karşın bakanlığın, 2003 yılında yaptığı envanter çalışması doğrultusunda ''rasyonel olmadığı'' gerekçesiyle iptal ettiği 394 proje arasında, 4 verem savaş dispanseri yapılması da yer alıyor. Verem tedavisinin gerçekleştirildiği ve tarihi bir geçmişi bulunan Heybeliada Sanatoryum Hastanesi, yeterli hasta olmadığı gerekçesiyle kadro ve tıbbi donanımıyla birlikte başka bir hastaneye nakledildi.

Plan ve bütçeler arasında politik eşgüdüm sağlanmadığından ve politikalar kamusal bir sağlık planı çerçevesinde öncelikler gözetilerek uygulanmadığından temel sağlık hizmetlerinin niteliği giderek bozulmaktadır. Hükümet orta vadeli programda koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik vereceğini söylemesine rağmen bütçede yeterli kaynak ayırmamıştır. OECD 2005 verilerine göre koruyucu nitelikte yapılan kişi başına sağlık harcamalarının en düşük olduğu ülke Türkiye’dir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin aldığı pay 2003’te toplam genel yönetim sağlık harcamaları içinde % 5 iken, bu oran 2004'te %2.6' ya düşmüştür. Tedavi edici hizmetlerin toplam sağlık harcamalarındaki payı ise aynı dönemde % 84'ten  % 90'a ulaşmıştır. Dolayısıyla bu kurumların yeterli kamu yatırımlarıyla desteklenerek koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yakın gelecekte bunların topluma faturası daha ağır olacaktır.

 

II.2) Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası:

 

Genel Sağlık Sigortası ilk kez 1969 yılında İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer aldı.1971 yılında TBMM’ye sunulan GSS tasarısının reddedilmesinin ardından 1974 yılında tasarı bir kez daha TBMM’nin gündemine geldi. GSS 12 Eylül Anayasasına da girdi.AKP Hükümeti de Haziran 2003’te Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı hazırladı. Bu tasarı 17 Aralık 2004’te yeniden düzenlenerek 4 Nisan günü TBMM’ye gönderildi.

26 Nisan 2005 tarihinde IMF’ye sunulan Niyet Mektubunda sosyal güvenlik sistemine %4.5’lik bütçe desteğinin %1’e düşürülmesinin temel hedef olduğu belirtilerek sosyal güvenlik reformunun meclisten geçirileceği sözü verildi.

Genel Sağlık Sigortası ile kazanca göre yatırılan primlerle piyasaya tam bağımlı bir sağlık anlayışı yerleştirilmek istenmektedir. GSS ile sağlığı bir hak olarak kabul eden, dolayısıyla da sağlığı bütüncül olarak gören ve bunu sağlayan bir sistem yerine sadece belirlenmiş sağlık hizmetleri için belirlenmiş miktarı aşmayan sağlık yardımı yapan bir sistem getirilmektedir. 

Genel Sağlık Sigortası modeli ekonominin çok güçlü, gelir dağılımının düzenli olduğu ülkelerde bile güçlükle yürütülmektedir. Bu model sağlıkta tüketimi körüklemekte ve prim toplama güçlüğü nedeniyle dünyanın vazgeçtiği bir modeldir. Yerine bütçeden finansman modelleri ağırlık kazanmaktadır.

Bu politikalar koruyucu sağlık hizmetlerini, sağlık alanına bütüncül yaklaşımı, kısacası insanları hastalandırmamak, iyilik halinin devamını sağlamak üzerine kurulu çağdaş sağlık anlayışının reddedilmesi anlamına gelmekte ve böylesi salgınlara karşı toplumu hazırlıksız ve savunmasız bırakmaktadır.

 

II.3)Hastaneler İşletmeye, Hastalar Müşteriye Dönüştürülmek İsteniyor!

 

Sağlık İşletmesi Modeli:

3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel kanununun 5. maddesi uyarınca hastaneler sağlık işletmesine dönüştürülebilir. Sağlık Bakanlığı 2007 yılında 10 hastanede işletme modeline geçmeyi planlamaktadır. Bu model halen Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinde uygulanmaktadır.

 

Sağlık Bakanlığına Bağlı Taşınmazların Satışı Yetkisi:

3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 2. maddesi uyarınca Maliye Bakanı sağlık bakanlığına ait taşınmazları satabilir.

Devredilen SSK Hastanelerinde de Döner Sermaye Kurulması Yolu ile İhtiyaç ve Hizmet Satın Alınması:

SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi,2006 yılı bütçe görüşmeleri sırasında Sosyal Güvenlik Kurumlarının devlet hastanelerine olan borçlarının silinmesi ve döner sermaye uygulaması ile örülen süreçte,  hastanenin,  hastanın ve sağlık emekçisinin neoliberal ideoloji doğrultusunda yeniden tanımlanması söz konusudur.

SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ile hastanelerde verilen sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve hastanelerin işletmeleştirilmesinin yolu açılmıştır. SSK’nın ilaç ve sağlık hizmetlerini artık üretmeyip satın alma yoluna gitmesi ile masraflar giderek ağırlaşmıştır.

 

Sağlıkta Taşeronlaştırma ve Özelleştirme :

 

-Sağlık Kuruluşlarının Temizlik ve Bakım Hizmetleri
Hastaneler ve İl Sağlık Müdürlüklerinin tamamında temizlik ve bakım-onarım hizmetleri ihale ile satın alınmaktadır.

-Sağlık Kuruluşlarının Yemek Hizmetleri
Personel yönünden sayıca büyük olan Hastanelerin neredeyse tamamında yemek hizmetleri ihale ile satın alınmaktadır.

-Sağlık Kuruluşlarının Güvenlik Hizmetleri
Büyük Hastanelerin tamamında güvenlik hizmetleri ihale ile satın alınmaktadır.

-Sağlık Kuruluşlarının Laboratuar, Görüntüleme Gibi Tıbbi Teknoloji Gerektiren Sağlık Hizmetleri:

Sağlık Bakanlığı 2003 yılında çıkardığı bir genelge ile hizmet satın alma yoluyla tıbbi teknoloji gerektiren işler için kullanılacak cihazlar ve bu cihazları kullanacak personeli ihale ile satın almak için hastanelere yetki vermiştir. Anayasanın 128. maddesi ile 657 sayılı kanunun 36. maddesine aykırı olan bu genelgenin iptali için sendikamızın açtığı dava devam etmektedir.

Bu çerçevede örneğin Eskişehir’de Aile Hekimliği uygulamasına doktor sağlamak için 112 Acil Yardım İstasyonları hızla kapatılmakta ve Bursa’da bu hizmetlerin özelleştirilmesi ihaleler ile belirginlik kazanmaktadır. Bursa Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan ambulans ihalesi ile 2 adet ambulans 112 ambulansı olarak çalışmaya başlamıştır. Kocaeli, Bursa, Muğla, Adıyaman, Gaziantep, Ankara ve Bartın’da birçok hastanede laboratuar ve görüntüleme birimlerinin özelleştirilmesi için ihaleler yapılmıştır.

 

III) IMF ve Dünya Bankası Talimatları:

Yapısal Uyum Programları IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla ağır borçlu ülkelerin çoğunda yürütülmektedir. Pogramlar temel olarak küresel finans piyasasının neo liberal ideoloji doğrultusunda kusursuz biçimde işlemesi için “sorunlu” alanların yeniden yapılandırılmasına dayanmaktadır. Bu bağlamda Dünya Bankasının 1987 yılında hazırladığı “Gelişmekte Olan Ülkelerde Sağlığın Finansmanı: Bir Reform Ajandası” başlıklı rapor Türkiye’de sağlıkta neo liberal reform uygulamalarına temel teşkil etmiş ve katkı payını da ilk kez gündeme getirmiştir. 1990 yılında hazırlanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Projesi” ile sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve piyasalaştırılması için gerekli kredi desteği verilmiştir. Daha sonra 1993 yılındaki “Dünya Gelişme Raporu: Sağlıkta Yatırımlar” başlıklı raporda temel hizmet paketi uygulaması gündeme getirilmiş ve bu uygulama yoksul kesimin sağlık hizmetlerinin devlet tarafından finansmanına dayandırılarak meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

 

III.1)Paket Fiyat Uygulaması:

IMF' nin sağlık giderlerinin fazla olduğu ve tasarruf edilmesi gerektiğini beyanıyla harekete geçen Sağlık Bakanlığı, kendince sağlıkta tasarruf kalemlerini aramaya başladı. Önce ilaç kararnamesiyle yurttaşı mağdur etti. Son olarak da 1.07.2006 tarihinde hiçbir alt yapı olmadan ve sonuçlarını hesaplamadan Tebliğ çıkarıldı. Bu tebliğ ile GSS' ye hazırlık olarak vatandaş pakete alıştırılmaya çalışıldı ve cepten ödemeye yönlendirildi. O tarihten bu yana kapsanan ilaçların cins ve miktarlarında çeşitli değişklikler yapılarak Sağlık Bakanlığı sağlık alanını yap boz tahtasına çevirdi.

 

III.2) İlaç Sınırlamaları:

IMF'nin direktifiyle Maliye Bakanlığınca hazırlanan tedavi giderleri tebliği ile paket uygulama adı altında sağlık hizmetleri ve ilaçta kısıtlamaya gidilmiş, halkın sağlığı tehlikeye atılmıştır. Bunun sonucudur ki birçok hasta hayati öneme haiz ilaçlarını bile alamamakta, ölümler görülmektedir. Bulaşıcı hastalıkların da hortladığı bu tablo hükümetin ısrarla uygulamaya çalıştığı “sağlıkta dönüşüm programı” nın bugünkü sonuçlarıdır.

Sağlık tarihinde yerini kara bir gün olarak alacak olan 1 Temmuz tarihli Maliye Bakanlığı Tebliği ile; bütçe payları kısılan Devlet ve Üniversite hastanelerinin döner sermaye gelirleri gün geçtikçe azalmakta olup hastaneler kendilerini döndürememektedir. Bu sorunun çözümü ise giderlerin kısılması olarak görülmüştür. Gider kısma işlemine sözleşmeli personellerin işten atılması, kullanılan sarf malzemelerin kalitesinin düşürülmesi ve pakette yer alan tahlil-analizlerin gerekli olabileceği halde yapılmaması ile başlanmıştır. Az personel, düşük kaliteli malzeme ve yapılmayan tetkiklerle hizmet sunumunun halka yansıması ise var olan sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşmesi, kuyrukların uzaması ve yaşamsal risklerin artması olmaktadır. Bu yolla kamu hastanelerinin çökertilmesi hızlandırılmakta ve özelleştirmelere zemin hazırlanmaktadır.

IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı ve kredi desteği sunduğu özelleştirme çalışmaları, hizmet sözleşmeleri, kullanıcı katkıları, döner sermaye uygulamaları ve özel sektöre teşvikler verilmesi ile adım adım örülmektedir.

 

IV)Siyasi Kadrolaşma :

Özelleştirme ve piyasalaştırma, kadrolaşma ve yolsuzluğu beraberinde getirmektedir. İl Sağlık Müdürleri ve Yardımcıları, Hastane Başhekimleri ve Yardımcıları, Hastane Müdürleri ve Yardımcılarının birçoğu kadrolaşma ile istihdam edilmekte, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri Klinik Şef ve Şef yardımcılıklarına ise 2006 yılında 175 profesör ve doçent doğrudan doğruya Bakanın inisiyatifinde atanarak, sağlık eğitimi kadrolaşmaya kurban edilmek istenmektedir.

– Sağlık Bakanlığı müsteşarlarından Necdet Ünüvar’a keyfi atamalar yapması nedeniyle 8 ay 22 gün hapis cezası verildi. Hapis cezası önce paraya çevrildi, ardından ertelendi.

Resmi Gazete’nin 1 Kasım 2005 tarihli 25983 sayılı mükerrer baskısında yayımlanan, “Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu Ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”la doçent profesör veya şeflik sınavını kazanan uzman hekimleri herhangi bir seçme kriteri olmaksızın klinik şefi ya da şef yardımcısı olarak atamak Sağlık Bakanlığının insiyatifine geçti. Daha önceden Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen kanun maddesi Genel Kurul’dan aynen geçirildi.

-Sağlık Bakanı, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma yönünde verdiği karar uygulamaya geçirilene kadar 175 kişiyi değişik hastanelere klinik şefi olarak atamış ve Başbakan 27 Aralık 2005 günü Bütçe görüşmeleri sırasında yürütmeyi durdurma kararına rağmen “Atamaları yapmaya devam edeceğiz” demiştir.

–14 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen yönetmelik değişikliğiyle, eğitim hastanelerinde görev yapan başasistan ve uzman hekimler hedef alındı, keyfi bir atama yönetmeliği çıkarıldı. Danıştay 5. Dairesi, görülmekte olan 3 ayrı davada Sağlık Bakanlığı aleyhine 3 ayrı yürütmeyi durdurma kararı aldı.

 

V)Sağlık Emekçilerinin Sosyal ve Özlük Hakları Gasp Ediliyor!

Sağlık Meslek liselerinden son 5 yıl içinde 48.113 öğrenci mezun oldu. Bunlardan 4.286'sı açıktan 24.103'ü sözleşmeli personel olmak üzere 28.839'u Sağlık Bakanlığında işe başlatıldı. YÖK verilerine göre, ülkemizde lise ve dengi okul mezunu olan ve halen bir yerde çalışmayan yaklaşık 48 bin sağlık personeli bulunuyor. Ayrıca 10 bin önlisans ve 25 bin de lisans mezunu sağlık personeli atama bekliyor. Atama bekleyen hemşire sayısı ise 8 bin. Sağlık Bakanlığı önümüzdeki yıl bütün personel alımlarının sadece sözleşmeli kadrodan yapılacağını duyurdu.

V.1)Esnek İstihdam:

Taşeron İşçileri: 281 bin 116 daimi personelin çalıştığı Sağlık Bakanlığı`nda ek olarak 69 bin 81 taşeron işçi çalışıyor. Sağlık Bakanlığı, bu sayı ile kamuda “taşeron çalıştırma” rekoru kırmıştır.  Taşeronlaştırma, başlangıçtaki iddiaların aksine hizmet kalitesinde herhangi bir düzelme sağlamamış aksine hizmetlerin pahalılaşması, niteliğin düşmesi ve erişilebilirliğin engellenmesi sonuçlarına yol açmıştır.

657 sayılı kanuna tabi 4/B’li Sözleşmeliler: 2006 yılında 11.000 ebe ve hemşire 4/B sözleşmeli olarak Hastanelere alınmışlardır. Bunların iş güvencesi bulunmamaktadır.

657 sayılı kanunun 86. maddesine tabi vekil ebe ve hemşireler: 2006 yılında 3000 vekil ebe ve hemşire köy veya bucak Sağlık Ocaklarına alınmışlardır. Bunların işgüvencesi olmadığı gibi aynı işi yaptıkları diğer sözleşmeli veya kadrolu personel gibi ek ödeme de alamamaktadırlar.

4924 sayılı kanuna tabi çakılı sözleşmeli sağlık personeli: 2004 yılından beri yaklaşık 20.000 kişi bu şekilde istihdam edilmiştir. Bunların iş güvencesi bulunmamaktadır.

Çeşitli hastanelerde hizmet alımı yoluyla çalıştırılan sağlık personeli: 2006 yılında iyice yaygınlaştırılan bu uygulama ile yüzlerce doktor ve sağlık personeli ihaleyi alan firma görevlisi olarak ihale süresince çalıştırılmaktadır.

V.2) Personel Dağılım Cetvelleri:

Sağlık Bakanlığı’nın 2006 Haziran’ında Atama ve Nakil Yönetmeliği’nin 28. maddesinde yaptığı değişiklikle valiliklere sağlık çalışanlarının il içi görev değişikliğinde resen atama yapma yetkisi verildi. Açıkça hukuka aykırı bu düzenlemeyle harekete geçen Sağlık bakanlığı, 1994 yılından bu yana halen yürürlükte olan Standart Kadro Yönetmeliği ile tamamen çelişen Personel Dağılım Cetvelleri’ni (PDC) hazırladı.
 
Mecburi hizmet dosyası ile personel açığı olduğunu iddia eden Sağlık Bakanlığı buna çözüm olarak da ithal hekim uygulamasını gündeme getirmişti. Daha sonra da Personel Dağılım Cetvelleri ile personel fazlalığını gündeme getirmiş ve bilimsel ve toplumsal ihtiyaçlardan uzak, yapay bir fazlalık yaratarak sağlık emekçilerini toplu sürgünle tehdit etmiştir.

Kadrolu istihdam yerine, kadrolu çalışanları Aile Hekimliği uygulamasına geçecek yerlere göndererek sözleşmeli hale getirmeye ve zamanla boşalan yerlere yeniden sözleşmeli personel almayı hedefleyen hükümet böylece hastanelerin işletmeye dönüşmesinin ve Aile Hekimliğine geçişin zeminini hazırlamaktadır.

Sağlık Bakanlığı sözleşmeli çalışma uygulamasını genişletip sağlık emekçilerinin özlük haklarını gasp ederken sağlık emekçilerinin yeterli düzeyde olmayan maaşlarını kullanarak onları sözleşmeli çalışmaya mecbur bırakma yoluna gitmiştir. Ancak uygulama sağlık emekçileri tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 2003’te 1500 pratisyen hekim atanırken, 1300’ü görevinden ayrılmış. Yine aynı yıl atanan 1200 uzman hekimin 460’ı istifasını vermiştir. 2004 yılında sözleşmeli olarak atanan 736 uzman hekimden sadece 1’i görevine devam etmiş ve 700 pratisyen hekimin tümü görevinden ayrılmıştır.

Bilimsel hiçbir gerekçesi olmayan ve açıkça hukuka aykırı PDC ile; çalışanların keyfi olarak yerlerinin değiştirilmesi, istihdam biçiminin iş güvencesiz sözleşmeli çalışma haline çevrilmesi, hastanelerin tamamen işletme haline getirilmesi ve paran kadar sağlık hizmeti demek olan Aile Hekimliği uygulamalarına geçiş hedeflenmekte ve genel seçimler sürecinde sağlık çalışanları üzerinden politik rant elde edilmeye çalışılmaktadır.

V.3) Döner Sermaye Uygulamaları:

Sağlık Bakanlığı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki mevcut sağlık personeli açığını sözleşmeli personel uygulamasıyla kapatmak için bu bölgelerdeki koşulları düzeltmek yerine ücretleri arttırma yoluna gitti. Ücretlerdeki söz konusu artışı da bütçeden değil merkezi döner sermaye ile finanse edeceğini duyurdu. Döner sermaye aynı zamanda sağlıkta piyasalaştırmanın, kamu sağlık sistemini çökertmenin bir aracıydı ve bu şekilde de kullanıldı.

Kamu sağlık kuruluşlarında döner sermaye uygulaması ile hastalardan ek ödemeler alınmasının başlangıç tarihi 1992’dir. Personel eksikliğinin ve sağlık sistemindeki çarpıklığın bedelini; yetersiz ücretle, fazla çalışarak, angarya yüklenerek, hasta yakını ve idare tarafından baskı ve şiddete uğrayarak ödeyen sağlık emekçilerinin maaşını arttırmak yerine, personele döner sermayeden pay dağıtılarak bu piyasalaştırma süreci meşrulaştırılmaya çalışıldı. Döner sermaye uygulamasında da katsayı adaletsizlikleri Bakanlığın sistemli yaklaşımdan ne kadar uzak olduğunu ortaya koydu.

Performansa dayalı döner sermaye uygulaması ile iş yükü artmış, çalışanlar arası rekabet yaygınlaşarak iş barışı bozulmuştur. İş yükünün artmasıyla birlikte dikkat dağınıklığı gelişmiş bu durum çalışanlarda meslek hastalıklarına yakalanma riskini arttırmıştır.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde yatırıma ayrılan pay sıfıra yaklaşmış, bakanlık ayrılan kaynakla sadece personel ücretlerini ödeyen bir bakanlığa dönüşmüştür. Yatırıma ayrılan bu kısıtlı kaynağın ise ancak binde 8'i koruyucu sağlık hizmetlerine aktarılmış, hastaneler ve sağlık ocakları ihtiyaçlarını döner sermaye gelirleriyle karşılamak zorunda bırakılmıştır. Son dönemde Sağlık bakanlığı gelirleri arasında döner sermaye geliri %50'leri aşmıştır. Performansa dayalı döner sermaye uygulamasıyla gereksiz ve şişirilmiş işlem sayısı giderek artmış, böylelikle Sosyal Güvenlik kuruluşlarının çökertilmesi hızlandırılmış ve hastanın cebinden çıkan paraya yönelim artmıştır. Bu yolla kısmen ticarethaneye dönüştürülen kamu hastanelerinde ameliyat sayıları yükselmiş (%30'lar civarında), gereksiz yapılan yatışlar- işlemler ve hizmetlerin taşeron aracılığı ile yürütülmesi sonucu hastane enfeksiyonları yaygınlaşmıştır.

VI) Sağlık Bütçesi:

Sağlık Bakanlığı'na 2006'da ayrılan bütçenin GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla)’nın %1,33’üydü. Kamu harcamalarının GSMH’ya oranının aşağı çekilmesi 2006 bütçesinde temel amaç olarak belirmesiyle kamu emekçileri 2006 yılında da sefalete mahkum edildi. Nitelikli ve ulaşılabilir kamu hizmeti için gerekli olan yatırımlar gerçekleştirilmedi.

VI.1)Sağlıkta Yıkım Bütçesi:

2007 bütçesi ile hükümet kaynaklarını kamusal yatırımlarda kullanmak yerine IMF ve Dünya Bankası reçeteleri doğrultusunda harcayacağını ilan etti. Ancak bu bütçe eylül ayı itibariyle tükenmesine ve yetersizliği artık gözle görülür hale gelmesine rağmen hükümet 2007 yılı için sağlığa 2007 GSMH’sının %1.04’ünü ayırdı. 2008 ve 2009 yılları için ise planlanan bütçe sırasıyla GSMH’nin  %0.98’i ve %0.90’ıdır.

Genel bütçeden Sağlık Bakanlığına ayrılan pay son yıllarda % 3-4 arasında seyretmiştir. Oysa Dünya Sağlık Örgütü Türkiye gibi ülkeler için en az %10’luk bir oran önermektedir. Genel Bütçeden Sağlık Bakanlığına ayrılan pay açısından Türkiye Avrupa ülkeleri arasında en sonda bulunurken kendi gelir grubundaki ülkeler içinde de sağlığa en az kaynak ayıran ülkeler arasındadır.
Sağlık hizmetlerini özelleştirmenin en sinsi ve en etkili yolu yeterli bütçe payı ayırmamak, dolayısıyla sağlığa yatırım yapmamak, personel açığını gidermemektir. Oluşan hizmet açığı ve toplumsal hoşnutsuzluk ise özel sektörü cazibe merkezi haline getirmek için kullanılmaktadır.

VI.2)Sağlık Harcamaları:

Devletin sağlık harcamaları cari fiyatlarla artmasına karşın kaynakların genelde tedavi edici sağlık hizmetlerine yönlendirilmesi ve koruyucu sağlık hizmetlerinin niteliğinin geliştirilmesinin ihmali söz konusudur. Koruyucu sağlık hizmetlerinden biri olan aşılama çalışması çerçevesinde hükümetin üç yıllık 5li karma aşı ihtiyacını karşılamak için uluslar arası tekellere aktarmayı planladığı 210 milyon doların sadece üçte biri ile yüksek teknolojik standartlarda tüm bakteri ve virüs aşılarını üretecek yatırımlar gerçekleştirilebilir. Bu çerçevede hükümetin sağlık bütçelendirme politikasının IMF ve Dünya Bankası politikaları doğrultusunda kamuya değil özel sektöre ve uluslar arası tekellere hizmet etmek üzerine yapılandırıldığını söylemek mümkündür.

VI.3)İlaç harcamaları:

2004 yılında üretici fiyatlarıyla 8,1 milyar YTL olan ilaç pazarı, 2005 yılında yüzde 10 artarak 8,9 milyar YTL olmuştur. İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası'na göre, bu yılın ilk sekiz ayında tüketilen ilaçlarda antibiyotikler yüzde 16.5'le birinci olmuş, onu romatizma, ağrı kesiciler, soğuk algınlığı ve öksürük ilaçları izlemiştir. 2006’nın ilk sekiz aylık döneminde de ilaç pazarı değer olarak yüzde 10, kutu olarak yüzde 11 büyürken 182 milyon dolarlık ilaç ihraç edilmiş ve ithalat yüzde 7 artarak 2 milyar dolara ulaşmıştır.

Kamu ilaç harcamaları:

2002

5 milyar 232 milyon YTL

2003 

6 milyar 801 milyon YTL  (artış: %9.8)

2004

7 milyar 760 milyon YTL  (artış:%4.4)

2OO5

8 milyar 779 milyon YTL  (artış:%2.3)

2006

9.5 milyar YTL*   (tahmin)

kaynak: Sağlık Bakanlığı

Kamu ilaç harcamalarının bu denli artmasının nedenlerinden biri de Kamu İlaç Alım Protokolüdür.  14 Aralık 2004'te Maliye Bakanı, Çalışma Bakanı ve Türk Eczacılar Birliği Başkanı tarafından imzalanan Protokolle büyük bir tasarruf sağlanacağı müjdesi verilmişti. Ancak protokolün imzalanmasının ardından, ilaç tekellerinin örgütü olan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği gazetelere teşekkür ilanları verdi ve böylelikle protokolün neye hizmet ettiği de açığa çıktı. Kamu İlaç Alımı Protokolü'nün imzalanmasının ardından SSK sağlık harcamaları 2006'da yüzde 70 arttı.

Neo-liberal saldırının sağlık alanındaki etkisi dramatik sonuçlara yol açmaktadır. Hizmetler paralı ve pahalı hale gelirken, AKP hükümetinin her türden yolsuzluğun ve yağmanın önünü açan uygulamaları söz konusudur. SSK devrinin yarattığı mali tablo bir yolsuzluk tablosu olarak karşımızda dururken sağlık alanındaki para döngüsüne bakıldığında da % 86 ‘sı kamudan sağlanan mali kaynağın %70’nin özel sektöre aktarıldığına tanık olmaktayız.

 SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI
ARALIK, 2006 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]

×