SAĞLIK BAKANI SAYIN FAHRETTİN KOCA’NIN ARDINDAN:
10 Temmuz 2018’de Sağlık Bakanı olan Fahrettin Koca 1 Temmuz 2024 tarihine kadar yürüttüğü görevinden alınarak yerine Kemal Memişoğlu Sağlık Bakanı olarak atandı. Bu yıllar içinde Sayın Koca döneminde yaşananlara birkaç başlıkta da olsa hep birlikte bakalım:
- PANDEMİ:
Koca döneminde Pandemi boyunca 17.042.722 kişi Covid’e yakalandığı ve 101.492 kişinin de yaşamını yitirdiği bakanlık verilerinde ifade edilmektedir. Pandemi boyunca ölümlere ait veriler sürekli olarak gizleniyordu.
Covid-19 pandemisinde yeterli işçi sağlığı ve güvenliği alınmadan, uygun koruyucu ekipman olmadan yoğun bir emekle çalışan 519 sağlık emekçisi yakalandıkları virüs nedeni ile yaşamlarını yitirdi. SES ve TTB gibi örgütlerin sürekli olarak eylem etkinlikleri ve gerçekleri açığa çıkarıp kamuoyu ile paylaşmasaydı bu rakamlar çok çok daha fazla artacaktı.
Oysa sendikamız ilk vakanın ilanının öncesinden başlayarak uyarılar yapmış, tıbbi gereklere uygun önlemleri sıralamış, bilimsel bilgiye dayalı önerilerini dile getirmiştir. Aksi uygulamaların kişilere ve topluma vereceği zararları, olası hak ihlallerini de dile getirmiştir.
O dönemde emeklilik ve istifa hakkımızın elimizden alındığı ve zorla çalıştırmaya nasıl gidildiğini unutmadık. Gerekli koruyucu önlemler olmadan aşırı çalışma, kaygı ve değersizlik hissini arttırmakta, süreç içerisinde sağlık çalışanlarının salgın yönetiminde yer almaması ve bilgilendirilmemesi tükenmişlik riskini arttırmaktadır. Müdahale edilmeyen iş stresi ve tükenmişlik depresyon, intiharlarda artışa neden olmakta, psikolojik travmayı artırarak sağlık çalışanları intiharlarında da artış olmaktadır. Biz bu uyarıları defalarca yapmamıza ragmen, üzülerek söylüyoruz ki, uyarılarımızın hepsi gerçekleşti.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde pandemi sürecinde hematoloji gibi yoğun bir klinikte 4-D’li olarak güvencesiz çalışan bir hemşire 25 Haziran’da kendini altıncı kattaki kliniğinden atarak intihar etmiştir.
COVID-19 kliniğinde çalıştığı süreçte virüs kapan eşiyle bir ay görüşememiş, o dönemde iki yaşındaki çocuklarına bakacak kimse bulmakta zorlanmıştır. Hemşirenin “Artık dayanamıyorum. Çok yoruldum. Dinlenmek istiyorum” diyerek işyerinden izin istediğine dair de bilgiler mevcuttur. Muş Devlet Hastanesine geçici görevle korona servisine gönderilen Dr. Mustafa Salğın 3 Eylül’de intihar etmiştir. Sağlık çalışanları arasında depresyon, tükenmişlik ve kaygı bozukluğu oranları artmıştır.
O dönemde çalışma saatleri arttırılmakta, izin hakkı ortadan kaldırılmakta, kreşler kapatılmakta ve sağlık çalışanları bu sorunlarla baş başa kalmaktaydı. Hemşire olarak çalışan Fatma İçuz çalıştığı hastanede korona virüs nöbetine giderken 2 çocuğunu yalnız bırakmak zorunda kaldığı evde çıkan yangında kaybetmiştir.
Acılarımızın ve tanıklıklarımızın ağırlığı ile başta sağlık bakanı olmak üzere sorumluluğu olanlar hakkında kapsamlı bir rapor ile suç duyurusunda bulunduk. Suç duyurusu raporumuz aynı zamanda dönemin kayıt altına alınmış önemli tanıklığıdır. Dosyaya;
adresinden ulaşılabilir. Evet Bakan Koca’yı nasıl unutabiliriz. Sermaye zarar etmesin diye işliklere, fabrikalara toplu taşıma araçları ile gönderilen ve bulaşa maruz kalan milyonlarca işçiyi, evlere hapsedilen ve ayrımcılığa maruz bırakılan 65 yaş ve 18 yaş altı yaş grubunu, kölelik düzeninde zorla çalıştırıldığı için hayatlarından sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini unutmadığımız gibi gerçekleri görmezden gelerek süreci şeffaflıkla ve katılımcı yönetmek yerine yaşamını yitirenleri bile gerçek verilerle açıklamayanları da unutmayız!
DEPREM:
SES depremin tanığıdır ve ilke olarak dayanışmayı temel almıştır. SES örgütlü olduğu her ilde gönüllü çağrılarına cevap veren sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinden oluşan ekiplerle deprem illerine gelmiş toplumun yaralarını sarmak için seferber olmuştur. Yıkımın etkilerinin bu kadar ağır olmasının önemli etmenlerinden biri de sağlık sisteminin kendisiydi. Hastaların müşteri olduğu, toplumun potansiyel hasta olarak görüldüğü, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin köle düzeniyle çalıştığı sağlık sistemi karşısında yıllardır mücadele etmekteyiz. Depremde de pandemide olduğu gibi bakanlık kulaklarını uyarılarımıza kapatmıştır.
Depremin 1 yıl raporumuzda;
Afetlerde sağlık hizmetinin dayanıklılığı “ilk müdahale ekiplerinin, toplum temelli sağlık çalışanlarının ve işlevsel sağlık tesislerinin kapasitesine bağlıdır (PHC, 2010)” belirlemesi ile afete hazırlıklı olmayı birlikte değerlendirdiğimizde mevcut sağlık sisteminin afetlere dayanıklı olmadığı enkaz altında kaldığını pandemi sonrası bir kez daha deneyimledik. Afet öncesi hazırlıksızlığının en büyük kanıtı afet sırasında ve sonrası dönemde, işlevsel olması gereken sağlık kurumlarının yıkılması ve ağır hasar almasıdır. 11 hastane yıkılmış, 10 hastane ağır hasar almış, 66 aile sağlığı merkezi (ASM) yıkılmış, 15 ASM ağır hasar almış ve 9 diğer sağlık kurumları yıkılmış ya da ağır hasar almıştır. Bunun üzerine daha ne denir ki… Üstelik depreme karşı dayanıksız olduğu resmi raporlarla kanıtlanmış hastanelerin yıkıldığını biliyoruz; İskenderun Devlet Hastanesi Eski Binası, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ek Bina. Dahası yeni yapılmış şehir hastanelerimiz, üniversite hastanelerimiz yıkıldı. Sismik izolatör içeren Elbistan ve Dörtyol devlet hastanelerinin ayakta kalmış olması da ders niteliğinde olsa gerek. Yıkılan veya ağır hasarlı ASM’lerin kamu binası olmaması, sağlık mimarisi düşünülmeden kiralanan apartman altı-zemin kat daireler olması da bizlere çok şey anlatıyor.
Afet yönetiminde kritik rolü olan sağlık emekçilerinden can kaybının yüksek olmasının toplumsal sağlık açısından bedeli ağır olmuştur. Deprem nedeni ile 463 sağlık emekçisi hayatını kaybetmiş, depremin üzerinden bir yıl geçmesine karşın 6 sağlık emekçisinin bedenlerine dahi ulaşılamamıştır. Ölen hekim sayısı 107 ve halen kayıp olan hekim sayısı da 5’tir.
Tespitlerimizi raporlaştırmış ve kamuoyu le paylaşmıştık. Deprem raporumuz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri ve halkın yaşadığı durumu, kamu otoritelerinin eksikliklerini bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Deprem raporumuzun tamamına
https://xfs2.ikon-x.com.tr/ses/2024/02/TTB_SES_Deprem_1Yil_Raporu.pdf
linkinden ulaşabilirsiniz.
Deprem bölgesinde görevi başında yaşamını yitirenleri, deprem bölgesindeki emekçilerin yaşadıkları sorunları, geçici görevler ile gönderilen sağlık emekçilerinin dahi barınma, beslenme, ısınma ve hijyen problemleri ile nasıl yalnız kaldıklarını unutmadık. Sağlık emekçilerinin sorunlarına dair Bakanlığa yazdığımız onlarca yazı, her hafta gönüllü ekiplerimizin Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş yaptıkları gözlemlerle ilgili halk sağlığı açısından paylaştığımız ayrıntılı raporlar, diğer illerde aktif çalışma içinde olan şubelerimizin sürekli yayınladığı raporların gereğinin yerine getirilmediğini unutmadık.
- HALKIN SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞİMİ
- Muayene, tedavi, görüntüleme kuyrukları:
Koca döneminde muayene olmak için ayları bulan sanal kuyruklar oluşmuştur. Hekimler hastalarını 5 dakika da muayene etmeye zorlanmış sağlık hizmetleri gittikçe niteliksiz hale gelmiştir. Tıbbi görüntülemeler için yıla yakın bekleme sürelerine hastalar maruz kalmıştır. Muayene ve tedavide, ilaçta katkı, katılım payları ve ilave ücretler sürekli arttırılmış, SUT kapsamında ilaç ödeme kalemleri azalmış ve sağlık daha fazla paralı hale gelmiştir.
- Aşılar
Covid-19 aşıları ile ilgili pandemi başlığında linkini verdiğimiz raporda ayrıntılar olduğu için değinmeyeceğiz. Fakat halk ASM’ler tarafından yapılan aşılara yönelik erişimler gittikçe aşı yokluğu nedeniyle artmıştır.
Sağlık Bakanı hekim kimliğiyle değil siyasetçi kimliğiyle görev yapmıştır
Kızamık vakalarının artışında önemli bir sebep olan aşı karşıtlığı ve kararsızlığı ile mücadelede, ilk olarak bağışıklama oranlarındaki düşüşe ilişkin bir durum tespiti yapılması gerektiğini söyledik. Karma aşı niteliğine bağlı olarak beraberinde kızamıkçık ve kabakulak salgın risklerine de dikkat edilmelidir dedik. Hemşire ve ebe sayısında yetersizlikle bu mücadele zordur. Atama bekleyenleri atayın dedik. Mülteci ve mevsimlik işçilerin aşılanmasındaki sorunlar aşılmadı, verilerin şeffaflıktan yoksunluğu gibi yönetimsel sorunlar tablonun daha da ağırlaşmasına neden oldu.
Uzun süre verem, çocuk felci, tetanos ve hepatit B aşılarımız yoktu. Biz rahim ağzı kanserini önlemek için HPV aşısı beklerken, bebeklerimiz verem, çocuk felci, sarılık aşılarını olamadılar. Yaralananlar tetanos aşılarını olamadı.. Diyaliz hastalarımız hepatit B aşılarını olamadı. Riskli gruptaki sağlık çalışanları hepatit aşılarını olamadı. Aşıları erteledik… SAĞLIĞIMIZI KAYBETTİK!
İşte Sayın Koca’yı halkımızda bunlarla hatırlayacak.
- SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN EKONOMİK VE ÖZLÜK HAKLARI, ÜCRET REJİMİ:
“Sağlıkta dönüşüm”, “beyaz reform” gibi halkın ve emekçilerin yararına olmayan programlar; özellikle sağlık emekçilerinin ücretlendirme modelinde de ciddi değişimler yaratmıştır. Yıllar içinde temel ücretler düşük tutulurken döner sermaye, ek ödeme, taban/tavan ödeme, teşvik gibi birçok güvencesiz ve emekliliğe yansımayan kalem adı altında ücretlendirme modeline gidilmiştir. 2024-2025 yıllarını kapsayan toplu sözleşme de ise “ilave ek zam” denilen temel ücrete ve emekliliğe yansımayan ucube bir kavram daha üretilmiştir.
Kamu emekçileri içinde en düşük temel ücretlere sahip işkolumuz emekçileri gelirlerini biraz arttırmak için yıllık izin, bayram, hafta sonu tatili gibi izinlerinden ve dinlenme haklarından feragat ederek fazla mesaiye ve nöbet tutmaya zorlanmaktadır. Zaten zor olan çalışma koşullarına rağmen çalışma koşulları daha da ağır olan, sırf teşvik ödemeleri üç beş kuruş fazla olan yoğun bakım, acil gibi öncelikli servislerde çalışmak için bile torpil aramaya başlar hale gelmişlerdir.
Emeklilikte çalışırken ele geçen toplam ücretin yüzde 40’ı ancak alınmaktadır. Bu nedenle de emekçiler emekli olmaktan imtina etmek zorunda kalıyorken “ilave ek zam” uygulaması ile emeklilik hayalleri bitirilmiştir.
Diğer önemli bir konu da istihdam modellerinin yarattığı ücret farklılıklarıdır. 4-a, 4-b, 4924 gibi unvanlarda çalışan emekçiler aynı işyerinde aynı işi yapmalarına rağmen ücretlerde ciddi farklılıklar vardır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Hatta kamu sağlık ve sosyal hizmet kurumlarında işçi ve memur olarak aynı işi yapan çok sayıda personel olmasına rağmen ücret ve özlük hakları bakımından birbirinden farklı işleme tabi tutulmaktadır. Bu durum iş barışını da bozmaktadır. Kamu sağlık ve sosyal hizmet kurumlarında çalışanların tamamının aynı istihdam modeli ve ücret rejimine tabi olduğu bir sistemi savunmaktayız.
Koca döneminde de bu taleplerimiz görülmemiş ve hatta sorunlar daha da derinleşmiştir. Özellikle sayın Koca döneminde çıkarılar ek ödeme, teşvik yönetmelikleri ile emekçiler arasında uçurum derinleşmiş ve iş barışı daha da bozulmuştur.
Koca döneminde yaşadığımız diğer sorunlardan bazıları;
Kirasını ödeyemeyen, çocuğunu kreşe gönderemeyen, nitelikli beslenemeyen kısacası geçinemeyen sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sorunları halkın yaşadığı bu sorunlardan, azade değildir. Her iki eşin çalışması durumunda dahi yaşamını ucu ucuna sürdüren sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Özellikle büyük kentler, bizler için ulaşım ücretleri, yüksek kiralar ve çocuk bakım ve eğitim giderleri açısından yaşanamaz hale gelmiştir. Birçok büyükşehirde sağlık ve sosyal hizmet emekçisi arkadaşlarımız 2 veya 3 kişi bir araya gelerek aynı daireyi kullanmak zorunda kalmıştır. Ayrıca tatil beldeleri ve kıyı şeritlerindeki yerleşim alanları özellikle yüksek kiralar nedeniyle aynı konumdadır. 2023 yılında ortalama ev kiraları metrekare 62,20 TL iken 2024 yılında 150,00 TL’dir. Bir yılda artış oranı %241 olarak hesaplanmaktadır. Yaşanabilecek 100 metrekare bir kiralık daire ortalama konut metrekare kira fiyatları üzerinden İstanbul’da 173,30 TL (17.330 TL), Ankara’da 118,20 TL (11.820 TL), İzmir’de 145,50 TL (14.550 TL), Muğla’da 171,00 TL (17.100 TL) ve Antalya’da 143,00 TL (14.300 TL) olarak hesaplanmaktadır.
Maaşlardaki artış oranları ile özellikle kira artış oranları karşılaştırıldığında tanımlanan kentlerde çalışmak; işyerlerinde kreş, kira desteği ya da lojman olmadan olanaksız görünmektedir. Bu kentlerden kaçış, çalışmak istememe, tayin durumunda rapor alma ve tayini durdurma, gitmeme bazen da istifa etme gibi sorunlarla sık karşılaşılmaktadır. Nüfusun yoğunluğu açısından büyük kentler sağlık hizmetlerini ve sağlık emekçilerinin daha çok istihdam edilmesini gerektirirken bu çelişkili durum Sağlık hizmetlerinin nüfusa göre planlanmasında, nitelikli hizmet verilememesinin önemli nedenlerinden biri haline gelmektedir. Bu sorun her geçen gün daha da yakıcı bir hal almaktadır.
Pandemide, depremde ve Koca’nın bakan olduğu her dönemde yemek sorunu yaşadık. Sermayeye kaynak aktarmanın önemli aracı olan yemeklerin kamusal olarak verilmesini savunduk. Yemek şirketleri mafyatik bir şekilde arkadaşlarımıza silah çektiler, kurşun sıktılar Sayın Koca sessiz kaldı. Bakan Koca’nın hangi dönemini unutalım.
- SAĞLIK BAKANLIĞI BÜTÇESİ
Sayın Koca döneminde her yıl ayrıntılı raporlar hazırlayarak halktan ve emekçilerden yana bütçe talebimizi yeniledik. Ancak bütün taleplerimiz karşılıksız kaldı. Sayın Koca özel hastane patronu olan büyük bir sermayedar idi. Doğallığında “dönüşüm” adı altında uygulanmaya konulan programın en hararetli savunucusu ve uygulayıcısı oldu. Özellere sübvansiyon olarak aktarılan kaynaklar, yandaşların önemli rant alanlarından biri haline gelen şehir hastaneleri, tedavi edici hizmetlere ayrılan paylar arttırılırken koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay sürekli düştü.
Sayın Koca döneminde övünülen tek konu yapılan muayene sayısının fazlalığıdır. OECD ve AB ülkelerinde kişi başı yıllık muayene sayısı yılda 6 kez civarında iken Koca döneminde Türkiye’de yılda 10.2 kez olmuştur. Üstelik AB ve OECD ülkelerinde yaşlı nüfus daha fazla ve hastaneye başvuruya daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bizdeki genç nüfusa rağmen ortalamanın çok çok üzerinde hastane başvuru sayısı bizlere Koca döneminde insanların daha fazla hasta ettirildiğinden başka hiçbir bilimsel veri vermemektedir.
Bu konuda her yıl bütçe dönemlerinde çok ayrıntılı raporlar ile taleplerimizi dile getirdik. Sadece 2024 yılı Sağlık Bakanlığı bütçe raporumuza
Buradan bakıldığında ne demek istediğimiz anlaşılacaktır. Yine de Koca dönemi bütçe raporlarımızı okuma inceleme zamanı olmayacaklar için son rapordan birkaç veri paylaşalım.
- 08/05/2023 tarihinde 600 yataklı Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH ihalesi 2.419.919.000 TL’ye gerçekleşmiştir. Şehir hastanesine ayrılan bütçe ile 35 tane Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH yapmak mümkün
- 17 Şehir hastanesinin sadece 1 yıllık bedeli ile 35 tane 600 yataklı hastane yapmak mümkün, 25 yıllık bütçeye yükü bu hastanelerin 875 tane Dışkapı EAH kadar. Yani 17 hastanenin 25 yıllık bedeli ile Sağlık Bakanlığının elinde bulunan 915’e yakın hastaneyi yenilemek mümkün.
- Deprem bölgesinde Sağlık Bakanlığına ait 27, üniversitelere ait 6 ve özel sektöre ait 9 olmak üzere bölgedeki toplam 42 hastane binası ağır ve orta hasarlı durumdadır. Az hasarlı hastane binalarının sayısı ise Sağlık Bakanlığında 75, üniversitelerde 12 ve özel sektörde 7 olmak üzere toplam 94’tür.
- Bölgede zarar gören ikinci ve üçüncü basamak Sağlık Bakanlığı hastanelerinin onarımı ile onarım yapılamayacak durumdaki binaların yeniden yapımı kapsamında 45,3 milyar TL (2,4 milyar dolar); cihaz ve tefriş ihtiyacı için de 13 milyar TL (688 milyon dolar) olmak üzere yaklaşık 58,3 milyar TL (3,1 milyar dolar) maliyet oluşmuştur. Hasar tespit çalışmaları devam eden birinci basamak sağlık tesislerindeki hasar tutarının 14 milyar TL (742 milyon dolar) olduğu tahmin edilmektedir.
- Yani bugün deprem bölgesi için yurttaşa ek vergiler getiren hükümet şehir hastanelerinin 1 yıllık bedelinin yarısı ile deprem bölgesinin sağlık alt yapısını yeniden inşa edebilir.
- Sağlık Bakanlığı bünyesinde görev yapan işçisinden hekimine 772 bin çalışanın gelirinde her ay 9023 TL’lik iyileştirme yapıla bilinir.
Şimdi biz Sayın Koca’yı bıraktığı bu tahribat ile nasıl unutalım.
- SAĞLIK EMEKÇİLERİNE YÖNELİK ŞİDDET:
Bakan Koca; veda açıklamalarında şiddet sorunun büyük oranda çözüldüğünü ifade etti. Koca döneminde sağlık emekçilerine yönelik şiddet olaylarında büyük artışlar yaşandı. Sendika olarak şiddet konusunda işin kaynağına bakmamız lazım diye defalarca açıklamalar raporlar ve öneriler ilettik. Fakat Bakan’a dinletemedik kendimizi.
Evet halen diyoruz. Şiddet konusunda da işin kaynağına dönmek gerekiyor. 2000’li yıllara kadar hastanelerimizde sadece bir polis memuru adli vakalar için bulunurdu. Şimdi her hastanede onlarca, yüzlerce güvenlik görevlisi var. Fakat şiddet gittikçe tırmanıyor. Şiddet “sağlıkta dönüşüm” denilen ve AKP hükümetleri dönemlerinde hızlandırılan piyasacı uygulamalar yaygınlaştıkça artmaya başladı. Sağlık alanını kar elde etme alanı olarak gören, sağlık hizmetlerini üretim-tüketim ilişkisi içinde metaya dönüştüren ve her gün kışkırtılan sağlık talebi ile yöneticilerin değersizleştiren dil ve üslubu ile bu sistem şiddet üretiyor. Koca, döneminde bu daha da arttı. Giderseler gitsinler diyen Cumhurbaşkanına tek bir cümle kuramadığı gibi ekranlar önünde kendisinin para sayma işareti yaparak yurt dışına giden sağlık emekçilerini suçlama görüntülerini unutmadık.
Sağlıktaki şiddet sadece hasta ve yakınlarının emekçilere yönelik şiddeti değildir.
İşyerlerindeki liyakatsiz yöneticilerin uyguladığı mobbing, muhalif olana sendika üyelerine yönelik siyasal (sürgün, işten atma, açığa alma, soruşturma vb.) şiddet Koca döneminde maruz kaldığımız en önemli şiddet olgusu olarak kaldı.
Açlık ve yoksulluk sınırı arasında çalışmaya mahkûm edilerek uygulanan ekonomik şiddet gibi birçok şiddet türü ile uğraşıyoruz. Toplumu ayrıştıran, kışkırtan, kutuplaştıran siyasal atmosfer, bireysel silahlanma vb. birçok sebep ifade ettik. Gelin birlikte şiddetsiz bir toplum için toplumsal duyarlılık yaratalım dedik. Fakat yine bakan Koca bize karşı sağır ve dilsizi oynadı.
- YANDAŞ SENDİKALAR İLE İLİŞKİLER
Bakan Koca göreve geldiğinden beri defalarca randevu talebinde bulunduk. Görev süresi boyunca tek bir kez dahi kendisi ile görüşme şerefine nail olamadık. İşyerlerinde yetkilendirilmiş sendikamsı yapı ile kol kola emekçileri bu sendikaya üye yapmanın garantörü oldu adeta. İşe başlama evraklarının arasına sendika üyelik formu koyanlara, çalışanları odasına çağırarak üye yapan idarecilere, idareci atamalarında etkili olan sendikacılara ayrımcılık yapmayın demek yerine kol kanat gerdi. Sendikacılar idarecilik yapacaksa idareye, idareciler sendikacılık yapacaksa sendikaya gerek yok dedik. Bakana dinletemedik. Dünyada üyeleme rekoru kırmış olsalar bile aslında emekçileri örgütsüz ve eylemsiz bırakan bir pratiğin sahipleri olarak Türkiye ve dünya emek mücadeleleri tarihine kara bir leke sürdüler. Emekçilere en büyük kötülüğü bu sarmal ilişki ile sürdürdüler. Şimdi Bakan Koca’yı biz nasıl hatırlayalım? Ya da nasıl unutalım?
Bakan koca döneminde onlarca kez iş bıraktık. Yüzlerce kez sağlık kurumları önünde eylemler yaptık. Bakanlığı önüne defalarca gittik. Yüzlerce kez yazılar yazdık kendisine. Beyaz eylemler dedik. Kendisi beyaz reform diye bizleri daha da mağdur eden politikalar geliştirdi. Evet, bizi asla dinlemedi. Taleplerimiz için atılan her adım da büyük mücadeleler ve zorlamalarımız ile zorunlu attıkları adımlar oldu. Bizimle görüşmese de sosyal medya üzerinden her eylemememize açıklamamıza, talebimize yanıt verdi. Biz biliyoruz çok sıkı takipçimizdi kendisi. Bizde sıkı takip takip ettik. Bakan Koca, iyi bir sosyal medya kullanıcısıydı.
Hakkını yemeyelim hiç mi doğrusu yoktu diye sorar iseniz onu da söyleyelim.
Pandemide, depremde bizleri sürekli alkışlattı. Sağlık emekçilerinin “hakkı ödenmez dedi” ve bu konuda sözünde hep durarak hakkımızı ödemedi.
Bizde sözümüzde duracak bu dönemi ve Bakan Koca’yı unutmayacağız.