9. Dönem 4. Merkez Temsilciler Kurulumuz 12-13 Temmuz 2018 tarihlerinde Ankara’da Eğitim-Sen Genel Merkezi Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Yaz dönemi olmasına rağmen yoğun bir katılımla gerçekleşen Merkez Temsilciler Kurulu toplantımızın birinci günü emek ve demokrasi mücadelesi sırasında hayatını kaybedenler için saygı duruşuyla başladı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız Gönül Erden baskın seçim sonrası bir araya gelindiğine dikkat çekerek, sözlerine şöyle devam etti: “24 haziran seçimi AKP-MHP faşist bloğunun 1 Kasım 2015te başlayıp kaos, çatışma ve kutuplaştırma siyaseti ile sonuca gitmenin son adımıydı. Kuralları tek adam tarafından belirlenen bir seçim sürecinin sonunda 24 Haziran akşamı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını ilan etmesi ve AKP-MHP ittifakının Meclis çoğunluğunu kazanması ile sonuçlandı. Aslında uzun süredir dillendirilen ve fiilen yürürlükte olan tek adam rejimi resmileşmiştir. OHAL altında eşit, adil ve demokratik olmayan koşullarda yapılan bu seçim ve sonuçları gayri meşrudur.  Bu nedenle 24 Haziran seçimlerine ilişkin tartışmalar devam ediyor. Seçim kararının alınış şeklinden seçim çalışmaları boyunca,  seçim günü ve akşamı yaşananlara bakılacak olursa daha uzun bir süre de bu tartışmalar devam edeceğe benziyor. AKP ve MHP faşizmine karşı çalışma yürüten demokrasi güçleri yani bizler büyük ve başarılı bir sınav verdik. Çünkü normal koşullarda yapılan bir seçim değildi. Ağır bir saldırı ve psikolojik savaş altında çalıştık. OHAL ve KHK’larla emekçilerin ihraç edildiği, muhalif basın yayın kuruluşlarının kapatıldığı, milletvekillerinden, gazetecilere, belediye başkanlarından sanatçılara kadar karşı çıkan herkesin cezaevlerine konulduğu, grevlerin yasaklandığı, sokakların emekçilere kapatıldığı, en ufak bir demokratik hakkın kullanımında baskı ve şiddete maruz kalındığı bir ortamda yapıldı seçimler ve seçim çalışmaları. Bütün kuşatma ve saldırılara rağmen milyonlarca insan meydanlara indi ve sandıklarda tutumunu ortaya koydu. Yürütülen politikalarla birbirinden ayrıştırılan, yabancılaştırılan, kutuplaştırılan iktidarın yanyana gelmelerinden korktuğu ötekiler tabanda buluştu. Birbirlerine dokundular, temas kurdular AKP hegemonyasını yıkmak için 7 Haziran’dan, 16 Nisan’dan sonra tekrar bir araya geldiler. Yapılan bütün baskı ve saldırılara engellemelere rağmen HDP’nin barajı geçmesiyle AKP’nin tek başına meclis çoğunluğu alması, anayasa değişikliği için karar yeter sayısı olan 400 milletvekili ve Anayasa değişikliğinin referanduma götürülmesi için gerekli olan 360 milletvekili sayısına ulaşması engellendi. Önemli olan bundan sonrada tabanda buluşan bu toplumsal muhalefeti yaşamın her alanında örgütlemek ve yeni rejime karşı mücadeleyi büyütmektir.”

Erden, her seçim sonrası olduğu gibi bu seçimden sonra da ortaya çıkan en tehlikeli değerlendirmelerden birinin taşeron çalışanlar, şeker fabrikasındaki işçiler, Soma’daki madenciler nezdinde işçileri emekçileri hedef alan dil ve söylemler olduğuna vurgu yaparak,” Tamda AKP’nin ayrıştıran birbirine yabancılaştıran, düşmanlaştıran politikalarına güç katan bu söylemlere karşı net tutum almak gerekir. AKP iktidarı ile olan sorunu salt ekonomik göstergelere indirgeyen sınıfsal ve toplumsal bakış açısından uzaklaştıran, gelir durumu iyi olanların bu iktidar ve bu sistemle sorunu yokmuş anlamı yaratan söylemler bizim söylemlerimiz olamaz. Sömürgeci sınıfın en büyük gücü örgütlülüğünde yatmaktadır. Yaşamı bütün hücrelerine kadar örgütlemeyi esas alır, sistemde hiçbir boşluğa izin vermez. Çünkü boş bıraktığı her yerden ezilenlerin bir örgütlülüğünün boy vereceğini bilir. Bütün zor ve baskı aygıtlarını oluştururken, sadece çıplak zor ve baskının kitleleri yönetmek ve sömürüye razı gelmelerine yetmeyeceğini bilir. O yüzden de kitlelere boyun eğen, çaresizliği kader gören, itirazı değil şükretmeyi öğütleyen,  dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik, bilimcilik vb. tüm ideolojik aygıtları ile rızayı üretir. Ezdiği, sömürdüğü, ekmeğe muhtaç hale getirdiği,  açlıkla terbiye etmeye çalıştığı insanlardan kendisinin en büyük destekçisini yaratır ki egemenlerin en büyük gücüde budur. Bizim yapmamız gereken bu sömürgeci sisteme karşı yaşamın bütün alanlarını örgütlemek ve sömürüsüz, eşit, herkesin kendi rengi, dili, kimliği ile bir arada yaşayabileceği yeni yaşamı kurmaktır. Aslolan sömürüye ve iktidara karşı olmaktır” diye konuştu.

AKP’nin iktidarı boyunca uyguladığı politikalarla sağlık kurumlarını çatışma ortamına çevirdiğini belirten Erden, “İnsanların kendilerini güvende hissettikleri, tedavi olmak için başvurdukları hastaneler maalesef güvenli mekanlar olmaktan çıkarıldı.  Bu Seçim çalışmaları sırasında biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin yaşadığı en korkunç olay hastanede IŞİD vari yöntemlerle yaralıların katledilmesiydi.  AKP ye oy vermeyeceğini söyleyen vatandaşlara saldırılmış ve hastaneye kaldırılan yararlılar hastanede katledilmişlerdir. Katilleri herkes görmüştü tanıyordu ama gözaltına alınan tutuklanan öldürülen kişilerin kardeşleriydi. Sağlık emekçileri tehdit edilmiş, yaşatmak için uğraşırken bir kez daha katliama tanıklık etmek zorunda bırakılmışlardı. Biz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri her koşulda savaşa karşı barışı ölüme karşı yaşamı savunmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

Ülkedeki ekonomik krizin gittikçe derinleştiğine dikkat çeken Erden, krizin faturasını emekçilerin değil krize neden olanların ödemesi gerektiğini ifade etti.

Erden, AKP’nin 16 yıl boyunca uyguladığı tekçi, otoriter, dinci, gerici, cinsiyetçi ve militarist politikaların en çok çocukları ve kadınları vurduğuna dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı: “16 yıl boyunca kadınların kimliğine, bedenine ve emeğine dönük saldırılar her gün artarak devam etti. İktidarın kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemleri, güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına mahkum eden politikaları, toplumsal yaşamdan uzaklaştıran eve aile içine hapseden uygulamaları nasıl giyineceğinden, kaçta dışarı çıkacağına, atacağı kahkadan, kaç çocuk doğuracağına kadar kullandıkları dil ve söylemleri kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü ve katliamları sistematik bir şekilde arttı. İktidar, kadınların uzun yıllar boyunca büyük mücadeleler ve bedellerle kazanmış oldukları haklara saldırarak kadın mücadelesini engellemeye çalışmıştır. Çünkü iktidarın politikalarının karşısında en büyük güç kadın mücadelesidir. Kadınlar OHAL koşullarında da defalarca iktidarın saldırılarını geri püskürtmüştür. AKP iktidarı toplumun geleceği olan çocuklara yaklaşımı ile karanlık bir gelecek hedeflediğini ortaya koymuştur. 16 yıl boyunca artan çocuk istismarı taciz tecavüz ve çocuk ölümlerinin tek sebebi bir defadan bir şey olmaz, 9 yaşında evlenebilir, 12 yaşında çocuk doğurabilir, 15 yaş altı cinsel istismarda rızası vardı diyen zihniyetin kendisidir. 2008-2016 yılları arasında kaybolan 104 bin 531 çocuk tek başına AKP iktidarının çocuklara yönelik politikalarını anlatmaya yeterlidir. Çocukları korumakla sorumlu olan devlet bu ölümlerin sorumlusudur.  Leyla’nın, Eylül’ün katili bu iktidardır. Çocukları yaptığı gizli ve açık protokollerle, denetimsiz ve sınırsız bir şekilde derneklerin, vakıfların insafına terk eden iktidar idam ve hadım tartışmaları ile gündemi değiştirmeye çalışmaktadır.  İstismarı, tacizi, tecavüzü, ölümleri önlemenin yolu iktidarın bilinçli bir şekilde topluma pompalamaya çalıştığı hadım ya da idam değildir. Çocuklara yönelik politikalar 18 yaş altı tüm bireylerin çocuk olduğu evrensel ilkesi esas alınarak, çocuğun insan hakları doğrultusunda ve üstün yararını merkeze koyarak geliştirilmelidir. İstismarın önlenmesi, istismarı meşrulaştıran her türlü uygulama ve söyleme son verilmesi, istismarın ortaya çıkmasına zemin hazırlayan tüm koşulların kaldırılması ve çocuk odaklı, hak temelli bütünlüklü bir çocuk koruma sisteminin acilen kurulması ile mümkündür.”

AKP iktidarının 16 yıldır sürdürdüğü antidemokratik, keyfi, hukuksuz uygulamalarının çalışma hayatında da her gün karşımıza çıktığını vurgulayan Erden, şöyle konuştu: “Başta sağlık alanı olmak üzere kamusal alanın bütününde uyguladıkları dönüşüm programı ile iş güvencesinden yoksun, esnek ve kuralsız çalışma esas çalıştırma biçimine dönüştürülerek ülkemiz ulusal ve uluslararası sermaye için ucuz iş gücü cenneti haline getirilirken, kamu hizmetleri de paranın egemenliğine tabi kılınarak sosyal devlet uygulamaları ortadan kaldırılmıştır. İşçi sağlığı ve güvenliğine dönük uygulamalar sermayeye maliyet olarak görüldüğü için ertelenmesi, önlemlerin yetersizliği ve ihmaller nedeniyle de binlerce emekçi yaşamını yitirmiş, sakat kalmış ve meslek hastalığına yakalanmıştır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2017 yılında iş cinayetleri sonucu 2 bin 6 işçi yaşamını yitirdi. ILO verilerine göre 1 ‘İş kazası sonucu ölüm’ karşılığında yaklaşık 6 ‘İşle ilgili hastalık sonucu ölüm’ olmaktadır. Bu durumda, ILO verileri baz alındığında Türkiye’de 2017 yılında 12 bin işçinin işle ilgili hastalıklardan ölmüş olabileceği görülmektedir. Meslek hastalıkları ise buz dağının görünmeyen yüzüdür. Yani sermayenin kar hırsı ve bu çalışma rejimi bizleri öldürüyor. İSG hizmetlerinin sürekli ertelenmesinin ve gerekli önlemlerin alınmamasının sonuçlarının en somut örneklerini son dönemlerde artan hastane yangılarında da görmekteyiz. Sadece 2005-2018 tarihleri arasında 98 hastane yangını yaşandı. Sağlık ve sosyal hizmetler alanında yaşanan süreç, genel çalışma hayatında yaşadıklarımızdan farklı değildir. 16 yıl boyunca sorunlar biriktiren iktidarın seçim beyannamesinden de görüldüğü gibi sağlıkta ve sosyal hizmette yarattığı bu yıkımla övünmekte ve dönüşümü yani yıkımı hız kesmeden devam ettireceği görülmektedir. Seçim sonrasına ilk yapacakları icraat bakanlık sayısını azaltmak, adından dahi kadını çoktan çıkardıkları, yoksulluğu sürdürülebilir kılmakla sınırladıkları bakanlığı şimdi tamamen ortadan kaldırmaya planlıyorlar.  Hak olmaktan çıkardıkları sosyal hizmetler politikalarını sosyal yardımlarla sınırlandırıp AKP iktidarının ideolojik bakışı ve siyasi ihtiyaçları üzerinden şekillendirilmeye devam etme niyetindeler. Sosyal hizmet emekçileri olarak elbette ki bu saçmalığı kabul etmeyeceğiz. 2- 3 Haziran’da gerçekleştirdiğimiz çalıştayımızdan çıkan enerjiyle birlikte sosyal hizmetler alanında daha güçlü bir örgütlenmeyle birlikte bu politikalara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.  Şehir hastaneleri projelerinin yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşirken biriken öfkeyi sağlık emekçileri olarak yine bizler örgütleyeceğiz. Sağlıkta şiddete karşı öfkemizi alanlara akıtacak, sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak sağlık hakkımıza sahip çıkacak, emeğimizin karşılığı için verdiğimiz mücadeleyi fiili hizmet süresi zammı ve emeklilikte insanca yaşayacak ücret taleplerimizle birleştirerek büyüteceğiz.  Sağlık ve sosyal hizmet alanının her geçen gün içinden çıkılmaz hale getirilmesine, gericileştirilmesine ve piyasalaştırılmasına karşı başka bir sağlık ve sosyal hizmet sistemini bıkmadan, usanmadan, inatla savunmaya devam edeceğiz. Tükenen, umudunu kaybeden, mesleğine yabancılaştırılan bütün emekçilerle birlikte mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.  Önümüzdeki dönem ülkedeki rejim değişikliği ve tek adam diktatörlüğüne karşı emekçilerin hak ve çıkarları için, demokrasi için, barış ve özgürlük için mücadelemizi en geniş birliktelikle yürütmekten başka bir yol bulunmamaktadır. Seçim sürecinde yakalanan tabandaki demokrasi güçlerinin birlikteliği büyütülmelidir. İktidarın baskısına karşı ancak birleşik mücadele ile kazanılacağı bilinci ile hareket edilmesi için sağlık ve sosyal hizmet emekçileri eşit özgür demokratik laik herkesin kendi rengi dili kimliği ile barış içinde bir arada yaşayacağı yeni yaşamı inşa edene kadar mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.”

Erden’in konuşmasının ardından söz alan Merkez Temsilciler Kurulu delegelerimiz geçmiş süreci değerlendirdi. Genel Örgütlenme, Eğitim, Basın-Yayın ve Sosyal İşler Sekreterimiz Fikret Çalağan’ın yaptığı örgütlenme sunumuyla devam eden toplantı yine Merkez Temsilciler Kurulu delegelerimizin önümüzdeki dönem programı üzerine aldığı sözlerle devam etti.

Toplantının ikinci günü ise eğitim faaliyetleri ve mali yönetmeliğin değerlendirildiği konuşmaların ardından Eş Genel Başkanımız Gönül Erden’in Merkez Temsilciler Kurulu toplantımızın sonuç bildirgesini açıklamasıyla sona erdi.

 

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]