Türkiye’deki değişik cezaevlerinde bulunan mahpusların ailelerinin sendikamıza ilettikleri bilgiler ve kamuoyuna yansıyan haberlerden öğrendiğimiz kadarı ile çok sayıda mahpus birçok hapishanede süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi sürdürmektedir.

Kişilerin etkinlik ve ifade alanlarının ancak kendi bedenleri ile sınırlı olduğu cezaevi ortamlarında kimi uygulama ve politikalara karşı bir protesto biçimi olarak gündeme gelen açlık grevleri, gerek sağlık açısından, gerekse etik ve politik açıdan oldukça karmaşık bir süreçtir. Uluslararası alanda uzun yıllar süren çalışmalar sonucunda konu ile ilgili pek çok evrensel hukuk ve etik normlar ortaya çıkmıştır. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası açlık grevleri ve ölüm oruçları konusundaki yaklaşımını bu evrensel normlar üzerinden değerlendirmektedir.

Mahpusların Kürt sorunundaki çözümsüzlük, cezaevlerinde yaşanan baskı ve hak ihlalleri sebebiyle, hak ihlallerinin son bulması ve bölge illerindeki ablukanın kaldırılması talebiyle başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi kritik aşamaya geldi. Şakran T-2 ve T-3’te 51 gün, Şakran Kadın Cezaevi’nde 44 gün, Sincan Kadın Cezaevi’nde 43 gün, Şakran T-4’te 37gün, Tekirdağ T-1’de 30 gün, Tarsus Kadın Cezaevi’nde 24 gün, Şakran T4’te (4. grup) 16 gün, Bolu F Tipi’nde 10 gün, Hatay T Tipi’nde 6 gün, Antalya L Tip’inde 5 tutuklu 8 gün ve Kepsüt Balıkesir Cezaevi’nde 6 tutuklu 3 gündür açlık grevinde. 8 farklı cezaevinde toplam 87 tutuklunun sağlık durumları kritik aşamaya geldi. Ayrıca süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde bulunanlar yanı sıra birçok cezaevinde süreli ve dönüşümlü açlık grevlerinin başladığı da bilinmektedir.

Gelinen süre itibariyle grevin beden bütünlüğüne zarar verecek bir boyuta geldiğini, geriye dönük kalıcı hasarların oluşmaya başladığı ve hayati tehlikenin oluştuğu bir süreç.  Bazı cezaevlerinde B1, B6 ve B12 vitaminin verilmesinin engellenmesi hayati tehlikeyi ve kalıcı hasarların oluşmasını arttırmaktadır. Daha önce yaşanan açlık grevlerinde tutsakların hayatını kaybetmesi bu ülkenin tarihine kara bir leke olarak sürülmüştür. Açlık Grevi ciddi bir sağlık sorununa yol açmadan, istenmeyen herhangi bir can kaybına sebebiyet verilmeden derhal tutukluların makul ve hak taleplerinin karşılanması çağrısında bulunuyoruz.

Mahpusların talepleri demokratiktir ve siyasal iktidarın mevcut Anayasal düzen içerisinde uyması gereken taleplerdir. İktidarın talepleri yok sayarak süreci uzatmasının hiçbir makul açıklaması bulunmamaktadır.

Sendikamız bu konuda Adalet Bakanlığına ve Sağlık Bakanlığına yazı yazmış ve gerekli duyarlılığı göstermeleri konusunda çağrıda bulunmuştur.

Ailelerin sendikamıza ilettikleri bilgilendirmelerde;

Cezaevlerinde açlık grevlerine katılan mahpuslar farklı cezaevlerine sürgün edilmekte, kargoları verilmemekte, aile iletişimleri hapishane yönetimleri tarafından engellenmekte ve tek başlarına tecrit hücrelerine konmak gibi daha da ağırlaştırılan uygulamalara maruz bırakılmaktadırlar.

 Bir an önce açlık grevinde bulunan tutukluların düzenli sağlık kontrollerinin yapılması ve sağlık örgütlerinden görevlendirilecek hekimlerin cezaevlerinde muayene yapmalarına imkân tanınması gerekmektedir. Açlık grevindeki mahpusların talepleri ile ilgili olarak bu taleplerin konuşulması amacı ile Adalet Bakanlığının diyaloğa geçmesi, başta milletvekilleri olmak üzere insan hak örgütleri, hukuk ve sağlık örgütleri temsilcilerinden oluşan heyetlerin görüşmeler yapması, bağımsız heyetlerin cezaevlerinde inceleme ve ziyaretlerin yapılmasına izin verilmesi gerekmektedir

Sendika ve insan hakları savunucuları olarak bizler,   açlık grevi eylemine başvuran mahpusların başta sağlık hakkı olmak üzere, yaşam haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesi gerekmektedir. Bu bakımdan açlık grevcilerinin de kendi sağlıklarını korumak için başta B1 vitamini olmak üzere gerekli tıbbi tedbirleri almaları gerektiğini belirtmek isteriz. Ayrıca Adalet Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının Kasım 1991’de 43. Dünya Tıp Kongresi tarafından Malta’da kabul edilen Malta Bildirgesi’ne uygun olarak davranmaları gerekli hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir.

Sendikamız, yaşam hakkını esas alan bir anlayışla din, dil, ırk, cins gibi kişiler arasında herhangi bir ayırım gözetmeden insan sağlığını korumak, acılarını dindirmek ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamlarını idame etmeleri konusunda sosyal devletin ilkeleri gereği devletin bu konuda duyarlı davranması gerektiğini bir kez daha vurgularken siyasal iktidarın gerekli girişimlerde bulunarak süreci insan hakkı ve yaşam hakkı başta olmak üzere doğru temelde yürütülmesini, sürecin takipçisi olacağımızı tüm kamuoyu ile paylaşırız.

Önüne geçilebilir nedenlerle kimsenin kalıcı olarak zarar görmemesi, geçmiş dönemlerde olduğu gibi benzer süreçlerde ortaya çıkan can kayıplarının bir daha yaşanmaması için herkesi bir kez daha ve ACİLEN duyarlı ve sorumlu olmaya davet ediyoruz. 06.04.2017

 

MERKEZ YÖNETİM KURULU

İLETİŞİM: SES – Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Çankaya, Kızılay, Necatibey Cad. No:82 D: 4, 06420 Ankara Telefon: (0312) 232 61 22 e-Posta: [email protected]